Türk sinemasının ve tiyatrosunun usta oyuncusu İbrahim Kalkan Ağabeyim ile İstanbul'da Timaş Kitap Kahve'de tertip edilen "Bâb-ı Âli Sohbetleri"nde bir çok kez birlikte olmuştuk. Enâniyet, kibir, gösteriş, büyüklenme; tamamı, hattâ çok daha fazlası birçok sinema oyuncusunda mevcutken, bunların zerresi O'nda kendine yer edinememişti. Gerçek mânâda tevâzu onun temel hayat felsefesi idi. Zâten rol aldığı filmlere de baktığımızda bu özelliğini birebir görebiliyorduk. Meselâ; en son rol aldığı "Karınca, Yaralı Keklik, Mavzer" filmleri ya da Türk Sinemasının kült eserlerinden olan "Minyeli Abdullah " filminde aldığı rol O'nun karakter özelliklerine son derece uygun idi. Minyeli Abdullah dışında " Hasret, Halvet, Baba Evi, Bayram, Şark Kahvesi, Bizim Ev, Şengül Konağı" gibi film ve dizilerle ne kadar bizden ve kendi kültür atlasımızın en nâdide motiflerinden biri olduğunu gösteren İbrahim Kalkan, "Set Oyuncuları" adıyla kurduğu tiyatro ekibiyle "Suçlu Kim, Kızıl Azap, Mahallede Şenlik Var" isimleri ile kendi kaleme aldığı oyunları da sahnelemiştir.
İbrahim Kalkan Ağabey, tiyatro eseri yazarlığı ve nesir yazıları dışında aynı zamanda usta bir şâirdi. "Gönül Şarkıları, Suya Düşen Gölge" isimli şiir kitaplarının yanında, Bâb-ı Âli Sohbetleri'nden birinde bana imzalayıp verdiği "Ay Işığı Kan Kırmızı" isimli şiir kitabından sonra onu ve şiirlerini daha çok tanımış ve sevmiştim.
O, 72 yıllık hayatı boyunca hep bir mesaj verme ve bir ülkü, ideal ortaya koyma çabasında olmuş; bunu eserlerine verdiği isimlerle de devam ettiregelmiştir.
Onun ruh dünyâsında kopan fırtınaları anlamak için sizin de gönlünüzün göklerinde "Ay Üşümeli" ya da kimi vakit şenlik olsun diye onun "Muhabbet Faslı"na katılmalısınız.
Ya da takvimler 30 Haziran 2021'i gösterip "Ayrılık Vakti" gelmeden önce yaptığı gibi "Salahaddin Eyyûbî, Barbaros Hayrettin Paşa, Alparslan ve Şeyh Şâmil" gibi eserler verebilmeli;
Ya da "Keloğlan'ın Fendi" nice ahmak sultanları yendi diye güldürürken düşündürmeli veyahut düşündürürken güldürmelisiniz.
İşte bu ve benzeri sebeplerle benim ona duyduğum sevgi ve muhabbetin neticesinde yaptığım bir nezîre şiirimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu şiirimi ona e-posta yoluyla iletmiştim ve bir iki yerde yaptığı düzeltme sonrası çok beğendiğine dâir yorumunu bana tekrar ile göndermiş; ben de bu e-postayı bir hâtıra mahiyetinde kayıtlarımda saklı tutuyorum.
30 Haziran itibârıyla ecel atına binip terk-i dünyâ edişinin ve "En Sevgili"ye gidişinin üçüncü yıl dönümü öncesi kendisine Cenâb-ı Mevlâ'dan rahmet dileyerek sizi derin sevdâ izleri taşıyan şiirim ile başbaşa bırakıyorum.
VAY BAŞIMA GELEN KARA SEVDÂ VAY !!!
Kâh meltem kâh hırçın esen karayel;
Cemâli nûra gark olmuş, parlak Ay!
Yetti bunca gurbet yetti gayrı gel;
Vay başıma gelen kara sevdâ vay!..
Bakıp yıldızlara hep anıyorum;
Sen gönül tahtıma oldun tek aday!
Bir tek gülüşüne aldanıyorum;
Vay başıma gelen kara sevdâ vay!..
Durmuş çeşme başı, sudan içiyor;
Dudak gonca, gözü kahve, kaşı yay!
Nârin eller nasıl yonca biçiyor;
Vay başıma gelen kara sevdâ vay!..
Bakışların hançer, kirpiklerin ok;
Emre âmâdeyim, her söze hay hay!
Yürek vuslat ister, hasretine tok;
Vay başıma gelen kara sevdâ vay!..
Ne yanaşır ne de yanımda kalır;
O süzgün bakışı muhteşem olay!
Gülüşü aklımı başımdan alır;
Vay başıma gelen kara sevdâ vay!..
Bunca yıl kalmadı kalbin dermânı;
Hep hüzün hep keder bana kalan pay!
Hiç fayda etmedi aşkın fermânı;
Vay başıma gelen kara sevdâ vay!..
Açar gamzeleri, erir giderim;
Yoluna ölürüm hem de çok kolay!
Ver desin canımı fedâ ederim;
Vay başıma gelen kara sevdâ vay!..
Bir sevdâ türküsü çaldım dilime;
Hasretlik rûhuma çektirir kalay!..
Dost ağlaşır, düşman güler hâlime;
Vay başıma gelen kara sevdâ vay!..
Sevme çağındayım geldi zamanı;
Yârin kalbi billûr, sırçadan saray!
Kul Kozâkî yanar, tüter dumanı;
Vay başıma gelen kara sevda vay!..
28 Temmuz 2014 / Saat: 03.23 / Mersin
* Bu tarih, saat ve yer; sadece şiirin kaleme alındığı dönemi bildirmektedir