O bir sandukadır... Nice ziynetler saklar bağrında. Renklerin en güzeli, misk ü amber misâli kokuların en sermest edeni onda gizlidir. Bir gizli eldir eritir karları, ısıtır bütün diyarları; ılık ılık çağıldayan derelerle, çaylarla yârenlik eder ve önce yağmurun elleriyle yıkanır bedeni, sonra buhur buhur kokular yayar etrafa. Cemre denen anahtar açar onu. Neler neler gizlidir gönül mahzeninde o sandukanın. Bir dağ başında gelincik olur, bir kızıl tebessüm çakar ılgıt ılgıt esen rûzigâra... Bir tarafta Emirgan misâli Lale Cenneti'ne dönüşüverir, sanki göğün kuşağı çözülmüş de yere düşmüşçesine; renklerin en onulmazı bir araya gelmiştir o efsunkâr cümbüşü başlatmak için. Ak lâle utancından başını öne eğer, al lâle konduruverince kızıl bûsesini; sarı lâle civelektir, rüzgârın ellerinde bir o yana bir bu yana savurur fistanını; kadifeler çekmiştir mor lâle üstüne, tutsan ellerinden kayacak gibi; ya pembesine ne demeli, entarisine hâreler işlemeli. Siyah lâle, asâletim soyumdan geliyor dercesine mağrur mağrur süzer dört bir tarafı. Fakat yine de hepsi kolkola baş koymuşlardır düştükleri yola... Ya da bir yanda papatya tarlasıdır, iki civan âşığın falına bakmak istercesine; bekli de bir yol kenarında sıra sıra dizili erguvandır, sonu Cennet'e açılacakmışçasına koridor misâli... Âh o koku!.. Turuncun, tarifi kelimelerle mümkün olmayan o kokusu. Beni benden alır ya... Akdeniz oluverir bedenimin her köşesi. Serhoşluk mu? Evet, tâ kendisi! İnsanın ciğerine işlercesine... Rûhumun genzini yakar da, bir daha, bir daha çekmek isterim hiç bitmesin dercesine... Bir bakarsın elma ağacında, bir bakarsın kayısı dalında çiçektir. Ya da bir erik ağacında, gelinliğini giymiştir de perçemi üstüne beyaz tülü indirecektir... Topraktır işte tüm bu ziyneti ortalığa saçıveren. Cemre anahtarıyla kilidini açtığı günden beri.
Hiç alınmaz, hiç gocunmaz, hiç kibirli değildir o... Çiçek meyveye duruyorum der, yaprak döker; lâle mevsimim geçti der, diz çöker; ağaç kabuğumu yenileyeceğim der, çıkarır üstündeki fistanı yere serer; hele yapraklar, ilk baharda yeşil elleriyle sımsıkı tutunduğu dalları bir son baharda solgun ve yorgun bir hâlde bırakır ve aslına rücû eder. Hiçbirini geri çevirmez. Hepsini tekrar sandukasına koyar. Tıpkı bir antikacının elinde zaman geçtikçe değer kazanan eşya gibi, ağaç kabukları bakıra, çiçek yaprakları altın varaka, sararmış yapraklar ise som altına dönüşür zaman ilerledikçe. Günler aylar geçtikçe antikalaşır sonunda ve nihayetinde bir adı olur onun da: humus…
Söyle bana! Neden toprak ana diyorlar sana. Bildim, bildim işte! Sen de, her ana gibi bağrından çıkanı sımsıkı sarıp sarmaladığın için. Ya da tıpkı vefâlı bir insan evladının günü geldiğinde duâya durup, ellerini semâya kaldırarak anasına minnet borcunu ödemesi gibi; senin de canından can, özünden öz vererek beslediğin nebâtatın bir gün çınar olup tıpkı insanoğlu gibi senin adına duâya durması sana analık pâyesini veren. Sen de anasın; çünkü her ana gibi sen de hep veren elsin! Kurda-kuşa, dağa-taşa yârenlik edersin. Bir kurtçuk bile senin bağrında hayatbahş olur; ya da kuşçuk sende bulur rızkını; veyâhut dağlar taşlar sırtını sana yaslar ve cihana ben de varım der.
Hiç düşündünüz mü? Betonarme binalar neden ruhsuz ve soğukken, toprak damlı kerpiç evler sımsıcacıktır da sarar sarmalar bizi. Bilmiyorum hiç tecrübe ettiniz mi ondaki gizi. Yazın sıcağında serin, kışın ayazında sıcaktır... Toprak damlı kerpiç evlerin duvarları da topraktandır da ondan. Bir ana gibi başımızı okşarken, sarıvermiştir dört yandan bizi ve ısıtmıştır içimizi.
Su kiri arındırır. Ya suyun olmadığı zamanda kiri ne arındırır? Toprak... Yüce kitabımız Kur'ân-ı Kerim'de ne diyor: " Eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişseniz yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin, (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize sürün. Nisa / 43" Yani toprağın nûrunu elinize yüzünüze sürün diyor. Hakk Kelâmı dedikten sonra gayrı bize toprak ile ilgili söz söylemek düşer mi?!..
Ey insanoğlu! Yeryüzüne geldiğinde apak bir kundağa sarılırsın ve öyle selâmlarsın seni sevenleri. Sonra ömür serüvenini tamamlarsın ve yine apak bir kundağa sarılırsın yolcu ederken sevenlerin seni. Sonra da bir sandukaya konursun ve geldiğin yere teslim olursun. Çünkü senin mâyen topraktandır. Geldiğin yere, yani özüne döndürülürsün. Tertemiz olmak, kirlerinden arındırılmak için.
16 MAYIS 2021
SAAT: 20.04
MERSİN