Faruk Gökbulut (Kul Kozâkî)

Aşka Adanmış Bir Ömür: Yûnus Gibi...

Faruk Gökbulut (Kul Kozâkî)

Nefis gelip dadanmış; olsun ne fark eder, bizdeki yürek aşka adanmış!..

Ben Kul Kozâkî... Bendeki her söz aşk desenli; bendeki her muhabbet olsun diye bâkî. Hatâmız olur illâki. Fakat sürç ü lisan eder isek affola der, her sözü Yûnusça söyleriz.

Hakîkat sırrına ermiş bir gönül ehli olarak, aşk dağının kırlarında dolaştım yıllar yılı ve hiçbir kulu incitmeden çektim tereyağından kılı.

Bir de dert ehliyiz tabii... Her insanın bir yaşam gâyesi vardır. Benimkisi ise, yeryüzünde uzanabildiğim her eli tutmak ve var ise bir yarası merhem olmak; hem de dertlileri Lokman Hekim'e dahi muhtaç etmeden. Bir de dertlerini dermansız bilip karanlığa gömülenlere; Ey kul! Ye'ise yer yok ümit denen deryâda, silkin ve kendine gel! hitâbıyla karanlığa beyaz perde germek oldu hep işimiz ve şu koca dünyâdaki tek düşümüz.

Bir de yırtmadık hiç mektuptaki pulu(!)... Tâ ki, adresini şaşırıp gideceği yere zamanında varsın diye. Hele hele, o mahçup kullar var ya?!... Asla hakir görmedik bir tekini bile. Şâyet görseydik, ortağımız olurdu bin bir çile. Bundan sebeptir ki, 'Gönül Dergâhı'na' serip çulu, dinler olduk mahzun kulu.

İnsan?... Kim ola ki? İnsan dedikleri iki kemik bir tek deri... Şâyet açmaz ise aşkın çiçekleri, farkı yoktur bir kuru daldan ve anlamaz olur ne sarı, ne yeşil ne de aldan.

Kâmil insan odur ki; nefse kamçı vurup, mürşidi önünde bağdaş kurup ve cümle hasım önünde dimdik durup yerer kötülük adına ne varsa.

İki kolla tüm cihânı sarmalı... Fakat 'Nasıl?' derseniz; değerli kılmak için her bir ânı; fedâ etmek gerek aşka cânı, diye cevap veririz ey azîzan!..

Bütün bunca hitaptan mütevellid, sözümü Yûnusça söyledim her dâim. Bunun neticesinde, aşağıdaki şiir çıktı ortaya dostlar.

Fazla söz sarf eyleyip zihinleri yormamak adına, hayata "YÛNUS GİBİ" bakmak için şiirin esrârıyla başbaşa bırakıyorum sizleri. Gönüllere şifâ ola...

Tüm hakîkat sırlarına 
Ermiş ola Yûnus gibi
Aşk dağının kırlarına 
Varmış ola Yûnus gibi

Merhem ol ki her bir derde 
Demesinler Lokman nerde 
Karanlığa beyaz perde 
Germiş ola Yûnus gibi

Yırtma mektuptaki pulu 
Hakir görme mahçup kulu 
Gönül Dergâhı'na çulu 
Sermiş ola Yûnus gibi

Bil ki insan dedikleri 
İki kemik bir tek deri 
Aşk ağacın çiçekleri 
Vermiş ola Yûnus gibi

Gâhi nefse kamçı vurup 
Gâhi önde bağdaş kurup 
Hasm önünde dimdik durup 
Yermiş ola Yûnus gibi

Fedâ edip aşka cânı 
Değerli kıl her bir ânı 
İki kolla tüm cihânı 
Sarmış ola Yûnus gibi

Savrulmasın aşkın tülü 
Ürkütmeden hiç bülbülü 
Gönüllerden sevdâ gülü 
Dermiş olan Yûnus gibi

Hakk'a ada tüm varını 
Dün geçti, düşün yarını 
Bulup da Kudret Narı'nı 
Yarmış ola Yûnus gibi

Seremezsen nefsi yere 
Tövbe gerek bin bir kere
Çekinmeden gönüllere 
Girmiş ola Yûnus gibi

Sil at kalpten tüm kirini 
Allah için sev birini 
Her ân nefsin zincirini 
Kırmış ola Yûnus gibi

Örse de kader ağını 
Yeşert sen hep aşk bağını 
Gönle Dostlar Otağı'nı 
Kurmuş ola Yûnus gibi

Geçerken vefâ nehrini
Yüklen dostun her kahrını 
Hakk için hıllet mührünü 
Vurmuş ola Yûnus gibi

Kim tutar O'nun yerini 
Bû'yum yapsam gül terini 
Kâfirlerin defterini 
Dürmüş ola Yûnus gibi

Mazlûmun yaşını silmek 
Mârifettir kadir bilmek 
Aşk sırrını ilmek ilmek 
Örmüş ola Yûnus gibi

Çözemezsen aşk gizini 
Sakın ha dövme dizini 
Bıkmadan onun izini 
Sürmüş ola Yûnus gibi

Selâmlayıp Dolunay'ı 
Gördüm üstündeki fayı 
Sarı çiçeğe Mevlâ'yı 
Sormuş ola Yûnus gibi

15 Aralık 2024 / Saat: 02.14  / Mersin

Yazarın Diğer Yazıları