Nefis gelip dadanmış; olsun ne fark eder, bizdeki yürek aşka adanmış!..
Ben Kul Kozâkî... Bendeki her söz aşk desenli; bendeki her muhabbet olsun diye bâkî. Hatâmız olur illâki. Fakat sürç ü lisan eder isek affola der, her sözü Yûnusça söyleriz.
Hakîkat sırrına ermiş bir gönül ehli olarak, aşk dağının kırlarında dolaştım yıllar yılı ve hiçbir kulu incitmeden çektim tereyağından kılı.
Bir de dert ehliyiz tabii... Her insanın bir yaşam gâyesi vardır. Benimkisi ise, yeryüzünde uzanabildiğim her eli tutmak ve var ise bir yarası merhem olmak; hem de dertlileri Lokman Hekim'e dahi muhtaç etmeden. Bir de dertlerini dermansız bilip karanlığa gömülenlere; Ey kul! Ye'ise yer yok ümit denen deryâda, silkin ve kendine gel! hitâbıyla karanlığa beyaz perde germek oldu hep işimiz ve şu koca dünyâdaki tek düşümüz.
Bir de yırtmadık hiç mektuptaki pulu(!)... Tâ ki, adresini şaşırıp gideceği yere zamanında varsın diye. Hele hele, o mahçup kullar var ya?!... Asla hakir görmedik bir tekini bile. Şâyet görseydik, ortağımız olurdu bin bir çile. Bundan sebeptir ki, 'Gönül Dergâhı'na' serip çulu, dinler olduk mahzun kulu.
İnsan?... Kim ola ki? İnsan dedikleri iki kemik bir tek deri... Şâyet açmaz ise aşkın çiçekleri, farkı yoktur bir kuru daldan ve anlamaz olur ne sarı, ne yeşil ne de aldan.
Kâmil insan odur ki; nefse kamçı vurup, mürşidi önünde bağdaş kurup ve cümle hasım önünde dimdik durup yerer kötülük adına ne varsa.
İki kolla tüm cihânı sarmalı... Fakat 'Nasıl?' derseniz; değerli kılmak için her bir ânı; fedâ etmek gerek aşka cânı, diye cevap veririz ey azîzan!..
Bütün bunca hitaptan mütevellid, sözümü Yûnusça söyledim her dâim. Bunun neticesinde, aşağıdaki şiir çıktı ortaya dostlar.
Fazla söz sarf eyleyip zihinleri yormamak adına, hayata "YÛNUS GİBİ" bakmak için şiirin esrârıyla başbaşa bırakıyorum sizleri. Gönüllere şifâ ola...
Tüm hakîkat sırlarına
Ermiş ola Yûnus gibi
Aşk dağının kırlarına
Varmış ola Yûnus gibi
Merhem ol ki her bir derde
Demesinler Lokman nerde
Karanlığa beyaz perde
Germiş ola Yûnus gibi
Yırtma mektuptaki pulu
Hakir görme mahçup kulu
Gönül Dergâhı'na çulu
Sermiş ola Yûnus gibi
Bil ki insan dedikleri
İki kemik bir tek deri
Aşk ağacın çiçekleri
Vermiş ola Yûnus gibi
Gâhi nefse kamçı vurup
Gâhi önde bağdaş kurup
Hasm önünde dimdik durup
Yermiş ola Yûnus gibi
Fedâ edip aşka cânı
Değerli kıl her bir ânı
İki kolla tüm cihânı
Sarmış ola Yûnus gibi
Savrulmasın aşkın tülü
Ürkütmeden hiç bülbülü
Gönüllerden sevdâ gülü
Dermiş olan Yûnus gibi
Hakk'a ada tüm varını
Dün geçti, düşün yarını
Bulup da Kudret Narı'nı
Yarmış ola Yûnus gibi
Seremezsen nefsi yere
Tövbe gerek bin bir kere
Çekinmeden gönüllere
Girmiş ola Yûnus gibi
Sil at kalpten tüm kirini
Allah için sev birini
Her ân nefsin zincirini
Kırmış ola Yûnus gibi
Örse de kader ağını
Yeşert sen hep aşk bağını
Gönle Dostlar Otağı'nı
Kurmuş ola Yûnus gibi
Geçerken vefâ nehrini
Yüklen dostun her kahrını
Hakk için hıllet mührünü
Vurmuş ola Yûnus gibi
Kim tutar O'nun yerini
Bû'yum yapsam gül terini
Kâfirlerin defterini
Dürmüş ola Yûnus gibi
Mazlûmun yaşını silmek
Mârifettir kadir bilmek
Aşk sırrını ilmek ilmek
Örmüş ola Yûnus gibi
Çözemezsen aşk gizini
Sakın ha dövme dizini
Bıkmadan onun izini
Sürmüş ola Yûnus gibi
Selâmlayıp Dolunay'ı
Gördüm üstündeki fayı
Sarı çiçeğe Mevlâ'yı
Sormuş ola Yûnus gibi
15 Aralık 2024 / Saat: 02.14 / Mersin