Vatansever Ekonomistler Ses Vermeli
Faruk Başoğlu
Bir ülkenin doğruları, yanlışları olur elbette. Doğruların ve yanlışların oranına göre de ülkeler yücelir ya da irtifa kaybederler.
1683 Viyana bozgunundan sonra bu millet irtifa kaybetmeye başladı sanki. Bir taraftan fetihlerin hızı kesilirken bir taraftan da ayak uyduramadığımız teknoloji nefesimizi yavaş yavaş kesmeye başladı.
BOYNUMUZDAKİ YAĞLI İLMEK YA DA SIRTIMIZDAKİ KAMBUR
Bu nefes darlığı öyle bir noktaya geldi ki 1775 yılında nur topu gibi, acarca ama hayırsız bir evlat olan ilk iç borçlanmamız oldu, içimizdeki Yahudi ve Rum bankerlerden faizli borç aldık. Ardından ikinci ve daha hayırsız olmakla beraber aynı zamanda acımasız da olan ikinci evladımız olduğunda yıllar 1850 li yılları biraz geçiyordu. Bu seferki tefecimiz İngiliz devletiydi. Hayırsız evlatlar gittikçe sayıları artarak can yakmaya devam ediyordu. Ediyordu etmesine ama bir şey de yapamıyorduk. Çünkü ülkemiz ekonomisi üretim ekonomisine sahip değildi. Ve o zamanlarda yani 250 yıl önce tefecilerin boynumuza geçirdiği yağlı ilmek kolay kolay çıkacak cinsten değildi. Ve bugüne kadar gelen acıklı hikayemiz böyle başlamıştı. Siz hiç tefecinin eline düşüp te işini düzelteni gördünüz mü? Çalışan, kazanan borçlu iken bu kazancını elinden avucundan alıp götüren ise tefeciydi. İşte bizim de iki yakamız bir araya bunun için gelmiyordu.
250 yıl içerisinde ilk kez Gazi Mustafa Kemal Atatürk bir çıkış yapmış faizli borç almadan kendi imkanlarıyla ekonomik bağımsızlığı yüceltmeye çalışmıştır. Bunu ikinci kez yapmaya kalkan ise Cumhurbaşkanımız sayın Erdoğan’dır. Faiz kalkınmanın, huzurun ve bağımsızlığın düşmanıdır.
PARA; YÜKSEK FAİZİ SEVER AMA OLMAZSA YATIRIMA GİDER
Faiz üretim ekonomisinin baş düşmanıdır. Çünkü faizin yüksek olduğu bir yerde insanlar üretmek yerine yüksek olan faizde parasını tutar, yani sermaye üretime yönelmez. Bu durumda yüksek faizden tefeciler kazanırken halk her alanda bedel öder, sırtındaki kamburu büyütür.
Eğer faiz düşük olursa o zaman sermaye faizden üretime doğru yönünü çevirir. Faiz lobisi kazanamaz, üzülür. Ama halk kazanır ve huzurlu olur, sevinir. İşte bu yüzden Cumhurbaşkanımız; “faiz düşmeli ve üretim ekonomisi güçlenmeli” diyor. Bu yöntem ise faiz lobisine hayat hakkı tanımaz, tanımadığı gibi de onların hayat pahalılığı, döviz kurları ve değişik para manipüle oyunları ile bu kararı alanlara saldırı fitilini ateşler. Artık savaş başlar ve var güçleriyle yüklenirler. Güçleri; paranın kuvvetidir ve bu kuvvetle halkı bunaltacak her türlü yol ve yöntemleri kullanırlar. Kullanırlar ki; halk verilen bu ekonomik bağımsızlığı, tefeciden kurtulmayı görmesin de sadece kendisini bunaltan şartların suçlusu olarak bu mücadeleyi veren kişileri görsün isterler. Bu lobi bu savaşta halkın bu onurlu mücadeleyi verenleri desteklemesi bir yana onları yalnız bırakmaları hedefler.
TEFECİNİN GÜCÜ PARADIR, FAİZ BU GÜCE GÜÇ KATAR
Faize dokunmak faiz lobisinin sinir uçlarına dokunmaktır, bu dokunuş onları çıldırtmaya yeter. Faiz lobisi gücünü paradan alır. Bu paranın gücüyle dünyada her ülkede istediğini yaptırmaya çalışır. Bir başka ifadeyle kendine göre terbiye etmeye çalışır. Bunların gücünü kıracak olan ise güçlü üretim ekonomileridir. Türkiye yönünü üretim ekonomisine çevirdiği için var güçleriyle döviz kurlarını hiç olmadığı kadar kullanarak ve hayatı pahalandırarak karşı durmaya, bizi kararımızdan döndürmeye çalışıyorlar. Ama nafile. İnşallah korktukları başlarına gelecek, Türkiye 250 yıldır boynundan çıkaramadığı faiz yağlı ilmeğini, prangayı parçalayıp atacaktır. Üretim ekonomisi aynı zamanda bağımsızlıktır; çünkü borç verirken size şart koşan tefecilerle sizin bir işiniz olmayacaktır. Tam bağımsızlığımız Allah’ın izniyle son zamanlarda mevcutlara ilave yeni açılan, sayıları binleri geçen üretim fabrikalarıyla ve inşaatı tamamlandığında bu bağımsızlığın sembolü olan üretim ordusuna katılacak binlerce fabrika inşaatlarıyla daha da bir sağlamlaşacaktır. Ve bunların meyvesini yakın bir zamanda hep birlikte göreceğiz inşallah.
PANDEMİ DÖNEMİNDE BÜYÜYEREK ÇIKAN İKİ ÜLKE : ÇİN VE TÜRKİYE
Zaten bu dev yürüyüşün ayak sesleri kulaklarımıza gelmeye başladı diye düşünüyorum. Öyle olmasa Türkiye, Cumhuriyet tarihinin rekor ihracat rakamlarını görebilir miydi? Savunma sanayiinde çok güçlü üretimler ve satışlar yapabilir miydi? Bir başka işaret olarak; bu pandemi döneminde büyüyerek çıkan sadece tek iki ülkeden biri olabilir miydi? Kocaman dünya ekonomisinde bir Çin bir de Türkiye büyüyerek çıktı.
İşte şimdi tamda burada hepimize büyük görevler düşüyor: Bizi, aldığımız bu üretim ekonomisine geçme kararından ve bunun fitilini ateşleyecek olan faizleri indirme politikasından vazgeçirmeye çalışanlara karşı hep birlikte dik durmalıyız. Dövizle ve oluşturulan can yakan hayat pahalılığı toz dumanında savrulmadan sabırla doğru bildiğimiz yolda yürümeli ve devletimiz yanında yer almalıyız. Fırsatçılara, tefecilere ve bunların ekmeğine yağ süren her türlü söz ve davranışa itibar etmemeliyiz. Bu süreçte canımız, cebimiz biraz yanacaktır ama bu geçicidir ve bu mücadelenin sonu Allah’ın izniyle huzurlu, mutlu ve güçlü bir Türkiye’dir. Hem bedel ödenmeden can yakmadan verilen bir mücadele zafere ulaşır mı?
VATANINI SEVEN EKONOMİSTLERE VE HER KESİMDEN İNSANA ÇAĞRI
Bu sürece önemli bir katkılarının olacağını düşünerek bu satırlardan vatansever tüm ekonomistlerimize çağrıda bulunuyorum:
Bütün bunların ekonomi bilimine yansımalarını doğru, basit ve anlaşılır bir dille, vatanını seven ekonomistlerimiz halkımıza sesini duyuracak yolları bularak anlatmalıdırlar. Bunu anlatmak demek; ülke bağımsızlığı için, halkımızın emeğinin ve geleceğinin içerideki ve dışarıdaki tefecilere peşkeş çekilmemesi için bu vatanın vatansever ekonomist evlatlarına sefer görev emri gibidir.
Sadece ekonomistlere değil ferasetiyle konuyu izah edebilecek her vatanseverin boynunun borcudur.
Halkımıza düşen de; yüzyıllardır boynumuzda duran yağlı faiz urganını çıkarmaya çalışan devletimize öncelikle güvenmektir. Beraberinde ve sonrasında devletimizi bu kararından vazgeçirmeye yönelik oluşturulan tehdit gibi geçici sıkıntılara sabırla katlanarak yarınlarımızı tefecilerden kurtarma mücadelesine dua ve çabasıyla destek vermektir. Bu mücadelenin sonunda aydınlık ve huzurlu günler vardır, şüpheniz olmasın. Eğer biz bugün bu mücadeleyi bırakır terk edersek gelecek yüzyılları da karanlığa terk etmenin vebalini sırtlanmış olacağız.
Gelin hem bugünün sırtından hem de yarınların sırtından faiz kamburunu atalım. Biz buna mecburuz. Hem bu dünyamız için hem de ahiretimiz için mecburuz..