Sesimi duyan var mı? Yangın vaaaar…
Faruk Başoğlu
Yürek yaralı, gönül suskun ve kalemimden damlayan mürekkep değil; göz yaşı. Biz yenilenmiyoruz; biz yavaş yavaş yeniliyoruz. Manevi alanda yeniliyoruz, ahlakta, kültürde yeniliyoruz ve örfte, gelenekte bizi biz yapan değerlerimizi bir bir kaybediyoruz. Durum vahim, durum tehlikeli ve durumumuz çok acil yardım bekliyor ama niyeyse bir türlü ambulans gelmiyor.
Hepimiz sağı, solu, particiliği, ideolojiyi bir kenara koyup evlatlarımız için, yarınlar için samimiyetle durup bir düşünelim: Ne oldu bize, bize ne oldu? Niye bir birimize güven konusunda zafiyetler yaşıyoruz? Niye ticarette hileler çoğalmaya başladı, niye sahte, kusurlu ürünler raflarda yerini alır? Niye dolandırıcılıkta akla hayale gelmeyen mucitlikler bizde? Edebi, ahlakı, inancı bir bir terk edip adeta şeytanla kol kola gezer hale geldik. Sokaklar içler acısı, sokaklar ruh dünyamızın çıkmaz sokağı. Bazen öyle vaziyetlerle karşılaşılıyor ki edep, ahlak, maneviyat yerlere düşmüş, kazınacak hali bile kalmamış. Yazık çok yazık. Eğer bu yozlaşmanın, kokuşmanın, bozulmanın önü alınmazsa çok acı bir son olsa da bu milletin yıkılışı yavaş yavaş gerçekleşecek, Allah bu bu sondan korusun. Yıkılacağız.. Tükeneceğiz.. diyorum, bundan büyük tehlike, bundan büyük yangın var mı? Bir milletin yok olması için fiziki olarak yok olması gerekmez; kendisini milletin olarak şerefli kılan inancını, ahlakını yitirdi mi bir millet yok olmuş demektir. İşte bu yüzden diyorum yavaş yavaş yıkılıyoruz, tükeniyoruz diye. Biz bizi biz yapan değerlerden uzaklaştıktan sonra dünyanın süper devleti olsak ne yazar; hem Allah katında kıymetli olmayanın ne kıymeti var! Vaziyetimiz vahim ve içler acısı, doğrusunu Rabbim bilir ama sanki bu yüzden ilahi gazap yükleniyor, şimşeği çeken paratoner gibi musibet ve belaları üzerimize çekiyoruz.
Bu insanlar yabancı değil bizim insanlarımız. Kiminin evladı, kiminin kardeşi, kiminin akrabası. Eksiklik bizde, kusur bizde. Yetişemedik, yetiştiremedik. Şeytana ve şeytanlaşmış çevrelere kapıyı açık bıraktık. Kalkınma mücadelesi verirken manevi yücelmeyi başaramadık. Çok şükür eski günlere göre çok nimetlere kavuştuk, çok alanda çok mesafe aldık ama bizi yüceltecek değerlerde sınıfta kaldık.
Öyle bir noktaya geldik ki bazı yanlışları yapmaya kendimizi mecbur olmadığımız halde mecbur hissetmeye başladık, çelişkiler yumağı olduk.
Yerine göre abdestte namazdayız, yerine göre hayasızca açılıp saçılıp hayasız eğlencelerle düğünler tertibindeyiz ya da tertip edilenlerde bir dekoruz. Hem bu ne çelişkili bir durumdur. Kimi kandırıyoruz, kendimizden başka kimi kandırabiliriz ki zaten. Yapmayın, etmeyin en çok sevdiğiniz evlatlarınızın en mutlu ve hayatlarının en önemli anının temellerini hayır dua ve günaha girmeden eğlenerek atmak yerine günahlarla atarak onlara en büyük kötülüğü yapmayın, dünya ve ahiretlerine büyük zararlar açmayın. Onlar böyle istiyor diye de yapmayın. Onlar zehir içmek isterse zehir de verecek misiniz?
Sokaklarda bazı insanlar adeta çıplaklıkta yarış ederken Müslüman mahallesinde salyangoz satılmasını geçtikte nerdeyse“hey salyangozcu” diye bağırır olduk. Nere baksan bir acı, neyi tutsan bir ateş ve her yer günah karası olmuş, sanki bu günahların cürmü ateşi bile yakacak siyah bir ateşe dönmüş. Kimse kusura bakmasın ama böylelikle hiç de modern olunmuyor. Modernlik çağlar üstü olan, çağlara hükmeden İslam’a uymakla olur. Bu itibarla salih mümin olan moderndir, çağdaştır. Ve herkesi gerçek manada çağdaş olmaya davet ediyorum. Haydi buyurun..
ÖNERİ: Hükümetimiz tarafından her il ve ilçeden akil insanların, din, ilim ve kültür insanlarının katılıp sorunlarla ilgili tespit ve öneriler sunacağı AHLAK VE MANEVİYAT ŞURASI oluşturulabilir ve bu şuranın önerileri dikkate alınarak uygulanabilir.