Ve'l Asr Medeniyeti
Dr. Salih Gürbüz
Hakkında hayranlıkla hep mevzular ettiğimiz Osmanlı Medeniyetinin inşasında ve devamında en önemli unsurlardan birisi olarak, ecdadın ve'l Asr diye bildiğimiz Asr Süresini hayatlarında çok sık tekrarlamaları vardır.
Birbirine sürekli 'hakkı' ve 'sabrı' tavsiye eden bir medeniyet örneğini iyi anlamak zamanın karanlık ve mutsuz yanlarına aydınlık olacaktır. Karşılaşılan sorunlarda sabrın ne denli önemli olduğu gerçeğinden asla vazgeçmeyen bir medeniyet mirasının sahipleriyiz. Ancak bu mirası hakkıyla koruyup, üstüne koyamıyoruz. Onlar her zorlukta- darda ve tüm işlerinde birbirine sabrı tavsiye etmiş ve Hakk'ın rızasını hayatlarına konumlandırmışlardı.
Dünya ve ahiret mutluluğu günün insanı için zor bir amaç gibi görünse de, hem sahabe efendilerimizin hem de sahabe devrini örnek alan Osmanlıda, tüm meclislerde ve buluşmalarda bu ikili mutluluğu kazanabilmek için ve'l Asr suresi okunurdu.
Bu konuda İmam Şafii ( r.a) şöyle der: " Kur'an'dan başka bir hiçbir süre nazil olmasaydı, şu pek kısa süre bile, insanların dünya ve ahiret mutluluklarını temine yeterdi. Bu süre Kur'an'ın bütün öğrettiklerini kucaklıyor".
Ecdad bu süreyi okuyarak, bir müslüman için çok önemli olan 'zaman' kavramı üzerinde düşünür, hayatlarını ne için ve nasıl tükettiklerini anlamaya çaba gösterirdi.
Günün insanı, büyük koşuşturmacanın içinde zamanın nasıl ve ne yönde akıp gittiğinden habersiz. Ömür sermayesini hızlıca ve nasıl tükettiğini bilmeyen insan ise mutluluk kavramından uzaklaşmaktadır. Zamanın tükettiği insan, Asr Süresi ile zamanı hesaplı ve planlı kullanacağını da öğrenmektedir. Asr süresini anlama çabasına giren insan, zamanın barındırdığı iyilikleride elde edebilir.
“Zaman kötü zaman” diye yükü zamana yükleme gibi bir art niyetlilik de yok değil. İnsanın darda kalışlarında seçtiği yöntemlerin başındadır yükü başkasına yıkmak. Ama şu gayet tabii bir gerçektir ki, kendin yaptıklarından kaçmaya çalışan insan elbette bir süre sonra kaçtığına yakalanacaktır. Bu sebeptendir ki, zamana kötü diyerek kaçışlar kurgulayan insan aslında, kendi kötüleştirdiği zamanın kapanına elbet sıkışır.Bir kapan gibi zamanı kurup, kendini o kapana yakalatmak yerine, zamanın iyilik sınırlarını genişleterek bu kaçışa dur denilebilir.
Günün insanı “ahir zaman” diye adlandırılan bu çağda “ olumsuzlukları” bir başka deyiş olan “zaman ahir zaman” şeklinde sıkça tekrarlanan ifadeyle, zamanın kendisinin kötü olduğunu ve bu kötülüğün karşısında insanın ne kadar çabalasa da çabasının boşa gideceği yanılgısını sürekli etrafa yaymaktadır. Evet zaman ahir zaman ama bu ifade zamanın kötülüğün barındırdığı anlamını çıkarmaz. Her çağın ve her zamanın kendine mahsus kötülükleri olmuştur ama her oluşta olduğu gibi, kötülüklerinde-iyiliklerinde kaynağı insanın kendisidir. Buradan insan kötüdür sonucuna varılmaz. İnsan kötü olarak davrandığında kötü, iyilik esaslı davrandığında iyi bir yaşam alanı ve zaman kavramı inşa eder.
Osmanlı Ve’l Asr süresindeki “iyi işler işleyenler” in ziyana uğramayacağı mesajını iyi bir şekilde içselleştirme çabasında olmuştur. Hayatlarının her alanına bunu serpiştirerek, her türlü ziyandan, zarardan ve kaybolmaktan kurtulmak adına iyilik üzere yaşamayı amaç edinmişlerdi. Haliyle iyiliğin olduğu yerde zamanda iyi olmuştur.