İmajlara Meydan Okumak
Dr. Salih Gürbüz
Hep söylenen bir sözdür ya “yalan dünya”…Aslında dünya yalanında gerçek insanın varlığını tartışmak gerekir. Peki sürekli yalanın üretildiği, gerçekliğin hiçe sayılıp, her yeni günle, yeni yalanların üretilmesi için bir sorumluluk bilinçsizliğinde mücadele edenlerin çoklu varlığında, insanın insana ait esas kodlarını koruyabilmesi nasıl mümkün olacak?
İnsan yalan dünyanın sahnesinde kendi olabildiği kadar dünyanın tüm yalanlarına meydan okur. İnsanın kendi olabilmesi insana yüklenmiş değerlerini koruduğu ölçüde mümkün olabilir. Şerefini, ahlakını koruduğu ölçüde insan kalabilir ve gerçek durabilir. Kul olduğunu bildiği ölçüde dünyanın yalanlarını ayırt edebilir.
Dünya; insanın belli bir süre içinde yaratılış gayesine göre uygun yaşayabilecek mi yoksa yaratılış gayesinden ne kadar uzaklaşacak sorusunun yanıtının arandığı yer olamaz mı?
İnsan bir yalana kandı ve dünyaya gönderildi. Ve insanın imtihanı yalanla başladı. Belki de bu dünyaya “yalan dünya” denmesinde temel çıkış noktası insanın yalanla olan mücadelesini kaybetmesi denilebilir. Ya da insanın yalana karşı olan zaafı da söylenebilir. İnsan yalan olana karşı zayıftır. İnsan yalana ne kadar dayanabilir, ne kadar yalansız yaşayabilir ve yalanla-gerçeğin ayrımına ne kadar varabilirse, o nispette imtihanı kazanma yolunda daha güçlü ve daha gerçek kalabilir. O zaman, insanın uyanıklılığını ölçen bir imtihan var. İnsan şuurla yaratıldı, akılla güçlendirildi ve irade ile donatıldı. İnsanın kanmaması için aslında insan yalan dünyaya donanımlı olarak gönderildi. Önemli olan bu donanımları ile nasıl yaşayacak? Bu donanımlarını ne kadar iyi yönetebilecek?
İnsanın önüne hep imajlar sunulmasında ki sebepte aslında insanı insan olmaktan uzaklaştırmanın yöntemlerinden biridir denilebilir. Yaşadığımız çağın gelişen teknolojileri aslında insanın yalanın bir başka boyutu olan imajlarla yaşamasına yol açmaktadır. Bu imajların içinde hala gerçeği gözlemleyebilen, gerçeği duyuları ile ayırt edebilen bir insan imaja meydan okuyandır. İmaja meydan okuyan bir insanın mücadelesi var. “Kendi gibi olmak” ifadesi de aslında buna işaret etmiyor mu?
Dünya yalan ama insan gerçek… İnsan sahip olduğu gerçekliği yaşayabilme gayretinde olmalıdır. İnsani ilişkilerini koruyan, duygularını gösteren bir hayat sürebilmelidir. İnsan imajların egemenliğine dayanabildiği kadar insanlık yanını koruyabilir. Sezai Karakoç’un şiirinde ifade ettiği gibi insan “yalana çevrilen hakikatleri” gün yüzüne çıkarmalıdır. Ayrıca yalanın avukatlığını yapanlara, yalana zemin hazırlayıp, yalanı pazarlayanlara da meydan vermemek gerekir.
Ya göründüğün gibi ol derken, sen insansın, insan olarak görünmektesin o zaman göründüğün ve yaratıldığın suretine göre yaşa denilmektedir. Olduğun gibi görün derken; sen insan olarak oldun, o zaman bu oluşunun tersine farklı oluşumların arayışında olma denilmektedir. Kendini bilmek derken de, sen insan olarak yaratıldın, en şerefli şekilde olduruldun, bu şerefini bil, tanı denilmektedir. İnsan sürekli kendine karşı, kendi doğru yaratılışına karşı yalanların peşindedir. Doğruyu yaşamak varken, gösterişli, süslü, insanın tabii oluşuna aykırı yalanlarla insan kandırmakta- kandırılmaktadır. Kuran-ı Kerimde “Bak da gör, nasıl yalan söylediler öz benliklerine karşı!” (En’am:24) buyrulmaktadır. Bu ayeti konumuzla ilişkilendirebilir ve üzerine düşünebiliriz.