Ayla KAYMAZ

Yarı Yıl Tatili!

Ayla KAYMAZ

Kızım’ı müzik dersi için düzenli gittiği bir kurs var oraya götürdüm yeniden hafta başı. Onu beklerken oğlumda yanımda olduğu için bizi içeri davet edip kahve ikram ettiler. Sohbete başladık orada ;” E okullarda tatil çocukların hepsi evde nasıl gidiyor? “  diye sordu kızımın bir diğer branş eğitmeni, alacağı cevaptan emin gibiydi. Yüzüme baktı tatlı tatlı. Dedim ki ; “ Ben çocuklar tatile girdi diye sevinen biriyim, Cuma günlerini de iple çekerim. Hatta dün ilk gün bitti. Bugün sabah uyandım tüh bir gün bitti bile diye üzüldüm içimden ”dedim. Çok memnun oldu duyduğu cevaba. 

Orada o öyle sansın, ya da aman iyi anne olayım diye demedim bunu. Tüm kalbimle evlatlarımla olmaktan, hatta onlarla sıcacık yuvamda bir arada, diz dize, dip dibe olmaktan çokta mutlu oluyorum. Ha bu demek değil ki hiç kızmıyorum, vallahi onlarda bana kızıyor. Kırılıyoruz, sabahtan akşama dek belki on kez düşüp kalkıyoruz ama sarılıyoruz sonra. 
Ben karne aldığımda biz genelde memlekete giderdik. Yaz tatiliyse babam arabayla bırakır değilse otobüsle giderdik. Konya- Beyşehir arası pekte uzun değildir aslında ama çocuk yüreğime çok uzun gelirdi o yol hiç bitmezdi. Ben şimdi yola çıkacak  olsam çocuklara fix olarak; bir boyama kitabı, bir yapıştırmalı kitap, bir oyun hamuru, sağlıklı atıştırmalık ve durulan ilk petrolde alınacak bir oyuncak hakkı tanıyorum. Hey yavrum hey! Anacığım uyu derdi, sıkıldım desem…

Gözlerimi sımsıkı yumardım daha bismillah gardan çıkmadan , otobüs Apa Barajı çevresindeki kızıl taşları bilirsiniz. Daha oraya varmadan güya uykum bitmiş olurdu. Bilmeyenlerinize maksimum yirmi dakikalık bir mesafe yani. Hani şimdi uzmanlar diyor ya çocukların sıkılmasına fırsat tanıyın diye, hah işte öyle böyle değil çok sıkılırdım ama düş kurmayı öğrendim o yolda mesela, sabretmeyi öğrendim. 

Sonra varırdık Beyşehir’e. Dedem tüm heybetiyle ve bakın asla yalan değil böyle içinizi eriten , hani diyor ya şarkıda “ Güneşi gülüşüne nasıl sığdırdın?” tam olarak öyle bir gülüşle karşılardı. Alır bizi eve götürürdü. Evin içine girer girmez dizine oturturdu beni; (Bahçedeki iğde ağacının eve sinen kokusu ve dedemin yatağının altında ki o tatlı sarı elmaların karışımı koku hala dimağımda) “ Kekliiiiik” derdi bana. Hemen karnemi sorar dönemin en büyük banknotunu verirdi. Halının baklava dilimli motiflerinde sek sek oynar, guguklu saatin her saat başı çıkışını izler, biz gelmeden anneannem ve teyzemin yaptığı patatesli kömbelerden yerdim. Akşama kuzenlerim de gelirdi. Ne oyunlar, ne şamatalar! Ne televizyon gelirdi aklımıza ne başka birşey. 

Şimdi haklı çocuklar ne böylesi ortamlar var, ne de böylesi samimiyetler. O yüzden edinebilecekleri hasletleri pek önemsiyorum. Tüm tatil onlarla yapabileceğimiz aktiviteleri, götürebileceğim arkadaşlarını, gideceğimiz yerleri planladım. Biraz sıkılacakları zamanda bıraktım haaa! Bakalım ne öğrenecekler. Belki asla ve asla anımsamayacaklar ama ben o beyne gidecek bir sinyale meftunum, kalplerinde kalacak sebebini belki bir ömür bulamayacağı bir sıcaklığa , ruhlarında ki bir sada’ya…

Özel bir çabam var yani böylesi hususlarda. Hiç bir an öylesi değil. Anımsamayacaklar belki yine diyorum ama ileride ; “ Aman annem duymasın değil de anneme anlatayım da bir hal yoluna koyarız.” kişisi olayım hayatlarında yeter. 

Yazarın Diğer Yazıları