
Topuklu ayakkabı
Ayla KAYMAZ
Üniversiteye başladığım ilk günlerde, öğretmenlerimizden bir tanesi ( Javanshir Shibliyev özlemle kucaklıyorum kendisini) bir kompozisyon yazmanızı istiyorum dedi. Tabi bölümüm gereği ingilizce yazacaktık ve konu; “Kadınlar rahatsız olmasına rağmen niçin topuklu ayakkabı giymeyi tercih ediyor.” du. Konu beni bir afallatmıştı açıkçası. Türkçe bile bir fikrim yoktu belki. Bu yazıyı ben yazdım, hocam branşı gereği gramer yönünden değerlendirdi. Konu da derste kapandı bitti gitti. Ama bana nefis bir bakış açısı kazandırdı. Konu üzerine halen bazen düşünürüm. O zamandan bu yana ne değişti fikirlerimde diye. İrdelenmesi gereken konu aslında tercih edilen ayakkabı modelinden ziyade bambaşka şeyler değil miydi? Eminim her birimiz bir başka yerinden tutmuştuk o günlerde konunun ama ben her defasında başka bir yerinden tutuyorum. O zamanlar estetik kaygılarımızdan, çekici bir görüntünün çekilecek tüm acılara değer oluşundan bahsetmiştim son yıllarda kadın fıtratı üzerine düşünüyorum. Fıtrat öyle sihirli bir kelime ki hayatımda beni ehlileştirme gücüne sahip. Eşimle , bir çocukla ya da bir yaşlıyla iletişimimde işin içinde kafamı durup kaşıyacağım bir husus olduysa, fıtrat yani yaradılış ile olan bağlantısını bir kabule geçip ondan sonra ilerliyorum. İyi geliyor. Yani asma yaprağına yeni bahar serpip sarmalar saran, dantelleri hamura basıp yiyeceği ekmeği tablolaştıran bir yaratıktan bahsediyoruz. Beyler esirgemeyin güzel sözlerinizi, hanımlar renk verin hem cinsinize, anneler öğretin yavrularınıza tatlı kelamı… Netice de canını acıtan birşeyi hoş bir seda için tercih eden bir canlı , canı acımaksızın o güzelliklere sahip olmayı, duymayı dahası bununla yaşamayı hakeder. Mevlana ‘nın dediği gibi “Ehline düşen herşey hayat bulur. Can da inci mercan da…” Ehline düşesiniz…