Ayla KAYMAZ

Thornbury Şatosu'na Yolculuk

Ayla KAYMAZ

Thornbury Şatosu... Adını duyduğunuzda zihninizde canlanan o eski, taş duvarlar, büyük avlular ve belki de bir iki hayalet efsanesi mi? Evet, yanlış tahmin etmediniz! Ama bu şatonun hikayesi sadece geçmişte değil, bugünün neşesiyle de dolu. Size bir sır vereyim mi? Thornbury Şatosu'nu ziyaret ettiğinizde, kendinizi bir an masal kahramanı gibi hissediyorsunuz. Hatta belki Prens ya da Prenses olmanın tam zamanı!

İngiltere’nin güneybatısındaki bu büyüleyici yapı, taş ve zamanın nasıl mükemmel bir harmoni oluşturduğunu kanıtlıyor. 16. yüzyılda inşa edilmiş bu şato, tarihe tanıklık etmiş olmasının yanı sıra, bugünün konuklarına eşsiz bir deneyim sunuyor. Şöyle düşünün; sabahları bir ortaçağ kalesinde uyanıyor, koca bir Kraliyet Yatak Odasında güne merhaba diyorsunuz. İtiraf edeyim, yataktan çıkmak oldukça zor, çünkü kendinizi bir kraliçe gibi hissediyorsunuz!

Ve kahvaltıya indiğinizde şefin özel tarifleriyle süslenmiş kraliyet sofranız hazır. O devasa şöminenin sıcaklığı, dışarıdaki serin İngiltere havasını unutturuyor. Üstelik, tavus kuşlarının bahçede gezindiği bir manzara eşliğinde kahvaltınızı yapıyorsunuz!

Tabii ki Thornbury Şatosu sadece gözler için değil, ruh için de bir ziyafet sunuyor. Etrafınızdaki her bir köşe, geçmişin izlerini taşıyan detaylarla dolu. Bir odadan diğerine geçerken “Acaba bu koridorda Henry VIII mi yürüdü?” diye düşünmeden edemiyorsunuz. Gerçekten de ünlü Kral Henry VIII ve Anne Boleyn burada bir süre yaşamışlar. Eğer biraz şanslıysanız, belki akşam yemeğinde onların ayak izlerine denk gelebilirsiniz, kim bilir?

Ama Thornbury Şatosu’nun büyüsü sadece tarih kokan duvarlarda değil. Modern konforun ve nostaljik cazibenin mükemmel uyumu, burada geçirdiğiniz her dakikayı unutulmaz kılıyor. Şarap bağlarını ziyaret ederken, tarihi dokuyu hissedip bugünün tatlarını keşfetmek ayrı bir zevk. Şatonun taş duvarlarına yaslanıp güneşin batışını izlemek... Ah, anlatmakla olmaz, yaşamak lazım!

Belki de Thornbury’nin asıl cazibesi, modern zamanın koşuşturmasından uzaklaşıp kendi krallığınızı yaşadığınız o anlarda saklı. Sadece bir otel değil, bir deneyim, bir kaçış noktası. Hem tarih, hem lüks, hem de sonsuz bir huzur içinde...

Yazarın Diğer Yazıları