
Stockholm Sendromu
Ayla KAYMAZ
Bu terimi hiç duydunuz mu bilmiyorum ama ortaya çıkış öyküsünü anlatmak istiyorum önce.
“Stockholm sendromunun ortaya çıkış hikayesi 1973 yılında meydana gelen bir banka soygunu olayına dayanır. Banka soygunu olayında Clark Olofsson ve arkadaşı Kreditbanken’deki 4 banka görevlisini 6 gün boyunca rehin alır. Olayda soyguncular tarafından rehin tutulan 4 kadın görevlinin soygunculara karşı empati ve şefkat temelli bir davranış şekli geliştirdiği görülür. Hatta polisin bankaya operasyon düzenleneceğini anlayan rehineler soyguncuları uyarır. 6 günün sonunda içeri atılan göz yaşartıcı bombayla kurtarılan rehinelerin kurtarıldıktan sonraki günlerde de soyguncularla iyi ilişkileri devam eder. Bazı rehinelerin ise soyguncuların avukatlık ücretlerini karşıladığı görülür. Sendromu en iyi tanımlayan olay ise soygunculardan biriyle evlenmek için nişanlısından ayrılan rehine kadındır. Bu olay üzerine sendromun tanımı ilk kez psikiyatr Nils Bejerot tarafından yapılmıştır. Tam olarak tanı koyabilecek ölçüm metrikleri olmasa da psikoloji dünyasında kabul görmüş bir kavramdır.”
Yani nereye bağlayacaksın diyecek olursanız. Kurtarılma umudunu kaybeden bireyler kendilerine psikolojik ve duygusal şiddet uygulayana muhtaç olduklarını düşünürler, tam da bu yaklaşıma dayanarak halk arasında bu sendroma celladına âşık olmak da denir.
Tam da bağladığım yer orası işte. Sevin. Hayatınızda ki insanı, öğretmeni, bir futbol takımını, siyasetçiyi… Ama gönül süzgecinizi de arada bir sallamayı ihmal etmeyin. Hiç ama hiç bir konuda size iyi gelmeyen bir kişiye, ideolojiye, maddeye, fikre, zikre çakılıp kalmayın. O süzgeçin altına süzülen ve üstünde kalanlara iyi bakın. Ezilen insan ve insanoğlu olmasın!