
Sende çok alıngasın!
Ayla KAYMAZ
Geçen gün bir toplulukta konuşurken ;”Sinop’un en mutlu şehir olarak TUİK’in yeniden ilan ettiğini okudum.” dedim. Güya bir “arkadaşım” ; “Kız sen okur muydun, ben Ayloş sadece sofra kurar, çocuk bakar diye düşünüyordum. Yanlış anlama ha sofralarına, anneliğine hayranım.” dedi.
Birbirimizi nasıl biliriz bir de nereden biliriz? İnstagram çıktı mertlik bozuldu. Niyetini bilemem kimsenin ama ben anlatayım. Ben fenomen değilim, her şeyimi her anımı orada paylaşmıyorum. İnstagramda şahsi paylaşımlarımın dışında keyfi paylaşımların olduğu bir sayfa var ki herkes bilir hiç bir kar, kazanç, takip kaygısı gütmeden tamamen bir günce gibi, yıllar geçtikçe sayfalarını karıştırabileceğim dijital bir anı defteri gibi benim için. Orada da bazen mutfağımı paylaşıyorum bazen çocuklarla aktivitelerimi. Ama orası benim hayatım değil. Orada yalnızca orada olmasını istediğim şeyleri paylaşıyorum. Bütün hayatım elbette sofra kurmaktan ibaret değil. Bazen öyle anlar oluyor ki öyle dolu dolu yaşanıyor buralarda bahsi bile geçmiyor. Çünkü mecbur da değiliz.
Tüm bunların dışında ben, evimin düzeniyle, yoğurdumla ekmeğimle, aile dinamiğimi derinleştirmekle, çocuklarımın tanzimiyle ilgileniyorum. Her hafta sonunu ailem adına kıymetlendirecek girişimlerde bulunuyorum. Evimizi güzelleştiriyorum. Yeni yerler keşfediyorum ailemle, evet minicik Konya da ! Bunların her birini her an aktaramam gerekte duymuyorum. Eşimi iş yaşantısında aktif olarak destekliyorum, zaman zaman üç satır okuyup ta belki bir ana fikir çıkarmakta zorluk çekeceğimiz, akademik tez çevirileri yapıyorum, çevremde ahbaplarıma, evlatlarına dil ile ilgili minik destekler sağlıyorum, bir kitap yazıyorum, hafta da iki bu gazeteye yazılar yazıyorum, arkadaşlarıma zaman ayırıyor, onları da evimde ağırlıyorum. Bir hayat felsefesi olarak, çevremde eşim, dostum, akrabam, arkadaşım kim varsa; doğum yapmış, hastalanmış, yoldan gelmiş, askere gitmiş. Yarım elma gönül alma. Bazen bir kase çorba, bazen bir demet buket, bazen bir dilim kek ya da bir tatlı dil. Bunları sağlamakta bir nevi enerji inovasyonu. Tüm bunlar için kendimi besliyorum. Sabah erkenden kalkıyorum, gün içinde bölündüğüm her bir parçaya emek veriyorum. Pek çok kadın anne, baba gibi. Olması gerektiği gibi. Hayat tembellik etmek için, öylece oturup beklemek için değil, ayaklarımın altından bir nehir gibi akıp gitse bile dolu dolu mücadeleye değer bir yer benim gözümde. Ve tüm bu yapabildiklerime bugün ne ekleyebilir ya da nasıl daha geliştirebilirim gayesindeyim!
Kişisel ve iletişimsel anlamda da gelişime ayak uyduruyorum. Çok kıymet verdiğim ve talebesi olduğum bir öğretinin öğrencisiyim son yıllarda! Ben insanların kendisiyle olan kavgalarının benimle hiç bir ilgisi olmadığını anladığım için vazgeçtim insanlardan, kimilerinden, bazılarından. Ben ne anlatsam ne yapsam bilirim ki kimileri aklına koyduğu neyse ona inanır. Nefretini kusar üzerine kremayı sıkar. Ama ben ona güzellik yaptım der. Güzel kelam ettim, o yanlış anladı, çokta alıngan der. Ben bazı şeyleri bazen çok iyi okuyabiliyorum. O nedenle fazla ve yersiz fedakarlığın kendi hakkıma girmek olduğunu düşünüyorum. Ve gidiyorum, yapılana rağmen oradaysam sanmayın ki anlamıyorum yalnızca verdiğim zamanı aksi yöne çevirebilir mi diye bekliyorum.
Ve dahası dè Botton’ın da dediği gibi; “Kendi duruşundan emin olan insanların etrafındakileri aşağılamak gibi bir huyları yoktur. Kendini beğenmişlik ve kibrin nedeni derin bir korkudur.” felsefesine bir selam çakıyorum.
Selametle