
Şeb-i Arus'da neler oluyor?
Ayla KAYMAZ
Sevgili Gizem; çok eski bir öğrencim ayrıca belki pek çoğunuzun bildiği Mevlana meydanında ki Hich otelin müdüresi! Geçen sene Şeb-i Arus zamanlarıydı ki bir hikaye paylaştı. Bir ürperdim gecenin yarısı, otel avlusunda def çalan tuhaf uğultular çıkaran bir grup. Yani hani dans desen değil, zikir desen hiç değil. Gizem’e sordum nedir bu diye; “İran’lılar dedi. Mesnevi’den, Divan-ı Kebir’ den beyitler söylüyorlar ayin yapıyorlar dedi.”
Bu sene daha da fenasını gördü bu gözler. Bizler bilemiyorum belki de Konya’da yetiştiğimiz için arabayla geçsek; müzik açıksa sesini kısarız, gülme halindeysek bir çeki düzen veririz kendimize. Orada yatan yüce bir ruh var. Yaşantısı, öğretileri çok kıymetli. Gel gör ki bu sene bizim semazenlerin kıyafetlerini andıran giysilerle özellikle uzun saçlı hanımlar, saçlarını savura savura şarkılar, türküler eşliğinde dönüp durdular. Turistik gezi için gelen, yine aynı milletten olduğunu düşündüğüm bu insanlar o meydan da müzikler açıp dans ettiler. Bir kayıp başlı başına elem vericidir. Üzülür, mahsun olursun. Onun ruhuna saygı duymak o şekilde davranmak vakur bir duruş gerektirir.
Din ve vicdan özgürlüğünün sonuna dek yanındayım. Herkes dinini, inancını arzu ettiği gibi yaşar ama belirli sınırlarda korunmalı diye düşünüyorum. Yıllar önce Apostolos Andreas Manastırını ziyaret gitmiştim. İçerisi hem bir müze gibi ziyaretçi kabul ederken hem de halen vaftiz törenlerinin gerçekleştiği, naaşların getirildiği bir yer. Çokta yaşlı bir Rahibesi vardı. Gelenler kendiyle fotoğraf çektirir ama kimseyle konuşmaz hatta gülümsemezdi bile. Ben belki de ilk manastır ziyaretim olmasının cahilliğinden ötürü, bir kaç basamak ve üzerinde bir tablonun asılı olduğu ama basamakların bir kurdele ile önünün kapatıldığı bir alan vardı. Ben kurdelenin maksadını anlamamışım ki basamaklara oturup poz vermek isteyince bizim baş Rahibe beni öylesine kovalamıştı ki o yaşadığım utanç ve korkuyu sizlere anlatamam. Kutsalı korumak böyle olur, böyle olmalı.
Meydan da bu garip gureba şeyler olurken beni en çok yaralayan şey de şu oldu. Yanlarından zabıtalar yürüyüp geçtiler. Bir tatlı dille onlara bunun yakışık almayacağı ifade edilebilirdi. Belki otellerinde bir salon ayırabilinirdi. Bilemiyorum, Etliekmek bizim diyen bir şehir olsa sesini çıkarır benim halkım ama buna sessiz kaldık. Gerçi son aylarda milletçe kutsallarımızı koruyamamak adına nam saldık. Ey Filistin!
Selametle