
Ramazan'ın Sessiz Kahramanı Annelerin Tuz Hakkı!
Ayla KAYMAZ
Ramazan sofraları, sadece çeşit çeşit yemeklerden değil, aynı zamanda sevgi, emek ve fedakârlıkla yoğrulmuş bir bereketten oluşur. O sofraların ardında ise bir kahraman vardır: Anne…
Evin hanımı, 30 gün boyunca sahurda herkesten önce kalkar, iftarda herkesin önüne en güzel yemekleri koyar. Üstelik kendisi de oruçludur, ama yemeğin tuzunu, tadını asla test edemez. Yine de her lokma tam kıvamında, her çorba tam olması gerektiği gibi olur. Bazen yorgunluktan gözleri yanar, bazen sahur vakti uykusuzluktan başı döner ama yine de bir gün olsun şikâyet etmez. Çocukları güzel bir iftar etsin, eşi memnun kalsın, sofranın başında muhabbet olsun diye dualarla karıştırır tenceresini.
İşte tam da bu yüzden, eski zamanlarda bir gelenek varmış. Bayram sabahı, ailece kahvaltı yapıldıktan sonra, baba kahvesini içerken tepsinin kenarına küçük bir hediye bırakırmış. Bazen bir altın olurmuş bu, bazen zarif bir bilezik ya da bir çift küpe…
Ama aslında verilen şey sadece bir ziynet eşyası değil, bir vefa nişanıymış. “30 gün boyunca biz oruçluyken bizler için yemek pişirdin, hizmet ettin. İşte bu da senin tuz hakkın.”
Ne zarif, ne güzel bir incelik değil mi? Bugün belki bu gelenek unutulmaya yüz tuttu, ama o annelerin emekleri hâlâ sofralarımızda, kalplerimizde yaşıyor. Şimdilerde bir kahve tepsisinin kenarına minik bir altın koyan pek yok belki, ama bir teşekkür, bir güzel söz, bir içten sarılma hâlâ mümkün…
Bu bayram, belki annelerimize “Tuz hakkın var” diyerek teşekkür etmenin tam zamanıdır. Çünkü onların sevgisiyle yoğrulmuş her lokmanın hakkı, altınla değil, ancak büyük bir minnetle ödenir.
Tüm annelerin ellerinden öpüyor, sofralarına bereket, gönüllerine huzur diliyorum.