Ayla KAYMAZ

Ramazan'ı Uğurlarken!

Ayla KAYMAZ

Ramazan, sofralarımıza bereket, gönüllerimize sükûnet getiren bir misafir gibi gelir ve göz açıp kapayıncaya kadar geçip gider. Daha dün hilalin doğuşuyla onu karşılamışken, şimdi vedaya hazırlanmanın hüznünü yaşıyoruz.

Bu ayın içinde bambaşka bir zaman akışı vardır. Günler, oruçla durulanır, akşamlar iftarla şenlenir, sahurlar sessiz bir telaş içinde geçer. Kalbimizi derin bir dinginlik kaplar. Fakat işte, her güzel şey gibi Ramazan da nihayete eriyor. Ve geriye hep aynı soru kalıyor: O bize ne kadar dokundu, biz ondan ne kadar nasiplendik?

Ramazan, sadece açlıkla sınandığımız bir ay değildir. O, bir terbiye sürecidir. Sabretmeyi, paylaşmayı, sadeleşmeyi, azla yetinmeyi hatırlatır. İnsan, bu ay boyunca nefsinin sesini kısmayı öğrenir ve ruhuna daha dikkat kesilir. Fakat asıl mesele, bu kazanımları bayram sabahı geride bırakmamak değil midir?

Bu yüzden Ramazan’ın bitişine duyduğumuz hüzün, bir ayrılık acısı gibidir. Onunla birlikte gelen huzurun, farkındalığın ve manevi atmosferin üzerimizden kayıp gitmesinden endişe ederiz. Oysa belki de asıl mesele, Ramazan’ı bir ay ile sınırlamamak, onu içimizde bir yaşam biçimi hâline getirebilmektir.

Şimdi vakit, Ramazan’dan emanet kalan güzellikleri koruma vaktidir. Soframızdaki bereketi, dilimizdeki nezaketi, kalbimizdeki inceliği devam ettirme vaktidir. Çünkü Ramazan gidebilir, ama biz onu içimizde yaşatabiliriz.

Yazarın Diğer Yazıları