
'Nerede o eski ramazanlar?'
Ayla KAYMAZ
Eskiler gerçekten hep güzel midir yoksa geçmişe dair her ne varsa özlem duymak mı fıtridir? İnsanoğlu geride bıraktığı günlere istemsiz bir özlem duyar. Hele ki söz konusu rahmet, bereket ve mağfiret dolu bir ay ise…
Son yıllarda toplumsal olarak bizleri olumsuz yönde etkileyen pek çok unsur; mübarek Ramazan’ı karşılayış, yaşayış ve de uğurlayış biçimimizde de istemeyerek te olsa değişikliklere sebep oldu. Hal böyle olunca da o iç sesimiz bizi hiç rahat bırakmadı. Belki de vicdanımızın sesi. “Nerede o eski Ramazanlar?“ Burada! Yanı başımızda, avuç içimizde, kalbimizde, iki dudağımızın arasında…
Son üç senedir Şaban ayı geldiğinde heyecan tohumlarını ekiyorum evdeki miniklerimin kalbine. Ne kadar çok heyecan duyarlarsa o denli coşkulu olurlar çünkü biliyorum. Evi süslüyoruz beraber, kitaplığımızı yokluyor Ramazan kitaplarımızı çıkarıyoruz. Evimizin bir köşesini ibadet için ayırıyor, davet listemizi oluşturuyoruz. Arkadaşları için diş kirası kutuları hazırlıyoruz. Bol bol konuşuyoruz tekne orucu, sahur, sadaka, bir bir oynuyor ve öğreniyoruz. Her bir detaya dahil olmaları ne olduğunu tam anlamıyla idrak edemeseler bile onları Ramazan’a sımsıkı bağlıyor, inanıyorum.
Bizler ise bu ayın zarafetine bırakıversek ruh yorgunluklarımızı. Daha çok okusak, dinlesek birbirimizi, davet etsek ya bir sevdiğimizi ya bir garibi, gitsek elimizde bir pideyle sıla-i rahime, çalsak bir tas çorbayla kapı komşumuzun zilini. Paylaşmanın kıymetini, bire bin nazarıyla değerlendirsek. Ne olur durun bir saniye ve tekrar okuyun. Bu ay bir bölüyorsun bin oluyor, beş veriyorsun beş bin oluyor. Şifa bulmaz mı hiç kırgın kalplerimiz, öfkeli nefsimiz?
Toplumun en küçük yapılanması aile derler. Aile’nin direği baba, süsü evlat, mihenği anadır. Ve sen ey kadın! Çok şey beklediğimiz o yarınlar, bugünün evlatlarının elinde değil mi? Bugün o evlatlar yanındayken doldur ruh heybelerini, yarınlara öyle sal! Sen mühimsin, dışarda emek veren beyler ise bu türlü emeklerin en başında sen varsın. Sen ! Önemse kendini, koyduğun bir bardağı, kaldırdığın tozu dahi. Yüreklendir bir hanımefendi arkadaşını. Bir farkındalık yarat. Dokun eşinin, babanın, ağabeyinin omzuna! Bir pencere aç. Herkes aynı yere bakıyorsa dahi senin farkın olsun. Açtığın pencere umut olsun, bilge olsun, asil olsun.
“Hadi!” de; o Ramazan’ların kendisi biziz; yapabilir, yaşayabilir, yaşatabiliriz.