
Koca Sinan
Ayla KAYMAZ
Bu hafta biraz gezdiğim, kültürel olarak belleğe yeni eklemeler yaptığım bir hafta oldu. Masada sohbet ederken Mimar Sinan mimarisinden konu açıldı ve çok etkilendiğim bazı detaylar vardı.
Mimar Sinan’ın yapılarda sağlamlık ve zarafet düsturunun yanı sıra, geleneksel yapıyı ve tesisatı tekrar ederken getirdiği bazı yeniliklerden bahsedildi. Mesela Koca Sinan XIII-XV. yüzyıllara ait cami, medrese, tekke gibi yapıların kapalı iç avlularında yer alan şadırvanlarını Edirne Selimiye Camii’ndeki müezzin mahfeli altında; eski cami portallerinin iki yanında tesis edilen sebilleri, yine Edirne Selimiye Camii’nin harimine açılan cümle kapısında kullanılmıştır. Keza XIII. Yüzyıldan beri han veya kervansarayların iç avlularında görülen, şadırvanlı köşk mescidlerin bir örneğini de, Koca Sinan Edirne’deki Rüstem Paşa Kervansarayı’nda vermiştir. Yine, eski camilerde sık sık rastlanan ve sebil usulü taşıma su ile doldurulmak suretiyle çalışan, musluklu tekne biçimindeki abdest şadırvanlarının bir örneği Beşiktaş Sinan Paşa Camii’nin avlusunda kullanmasıydı. Yani kısaca belki pek çoğunun yaptığı şeyleri yaparken Koca Sinan’ı diğerlerinden ayıran bugün hala konuşulmasını sağlayan husus neydi? Sade mimari, pratik detay, kudretli bir mühendislik anlayışı…
Hani bizim hayatta vizyon dediğimiz şey, hani sadece belirli bir noktaya erişmiş ve sadeliğin en göz kamaştırıcı husus olduğunu anlayabilen öz değere sahip oluş ve tüm bunların içersinde aslında pratikliği yani hayat veririliği gözden kaçırmamak. Hepimiz bir diğerimizin yaptığını yapabiliriz. Kendimizden vererek. Yarattığı her canlıya özel bir imza parmak iziyle yaradan Rabb bu özgünlüğü de senin içine sakladı. Atana bak ve örnek al. İnan kafi!