Ayla KAYMAZ

Kıbrıs

Ayla KAYMAZ

Geçen haftaki yaz şiirini okuduktan sonra sizlerden gelen geri dönüşler beni öylesi mutlu etti ki bu yaz teması serisine sizlere yıllarımı geçirdiğim , özlemden burnumun direğinin sızladığı ; Kıbrıs’ı anlatmak , elinizden hızlıca tutup sizi bir de Akdeniz’e koşturmak istedim. 
Şiirlerime, yazılarıma konu olan limon ağacının kokusunu ilk burada duydum ben, 
Ercan’ a indiğiniz anda yaz olsun , kış olsun o güneş bir buse kondurur yanağınıza, 
Hoşgeldin der adamıza!
Ada, yavru vatan, kalp sızım, yüz görümlüğüm, canımın canı, iki gözüm Kıbrıs…
Öyle kolay değil bir hoşgeldin kahvesi söyle bakalım hangisi?
Oza mı - Con mu? 
Anlamadın değil mi , şanslıysan bir de Mehmet Efendi’yi ekler sorarlar. 
Ozacıysan sert sevenlerdensin ama ne sert!
Con deyince de adayı saran o kahve kokusu işte. 
Bir seçim yapar öyle içersin kahveni.
Hellim’e Hellim diyeceksin bir kere. 
Molehiya’nın yanına gabira ve çakızdez. 
Bir kere çakızdez yediysen zaten ömrün boyunca her gelen zeytinde kendisini aramaktan vazgeçemeyeceksin. 
İnsanların trafikte neredeyse sadece birbirlerini selamlamak için boru ( korna) çaldığını,
Ada insanının neşesini, güler yüzünü göreceksin. 
Peki nereye gideceksin? 
Efsanelerle dolu her ne olduysa olduğu haliyle korunan öylece bekleyen Kapalı Maraşa mı? 
Yıllarca koruma altındaydı özel izin olmadan gezemezdin artık halka açıldı. 
Yoksa yolunu kesen eşekçikleri beslemek için Karpaz’a mı? 
Denize karşı birşeyler yudumlamak için Girne Limanı’na mı kaçacaksın yoksa?
Akşam balık yemeye İskele de misin yoksa Mağusa da bir yerler de şeftali kebabı da uyar mı sana?
Cleopatra’nın zamanında ayak bastığına inanılan Altın Kum plajına mı gidersin acaba? 
Altın Kuma varmadan bir Hristiyan azizlerinden olan St. Andrew için inşaa edilmiş manastırda bir mola verirsin belki. 
Altın Kum’da şanslıysan “ Caretta Caretta” ların kortejine denk gelirsin kim bilir. 
Ya şimdi gerçekten adanın yarısı bizlerin de yarısı da onların mı? 
Neyle ayrılmış, nereye kadarı bizim? sorularıyla geldiysen kafanda, bak söyleyeyim sana. 
Lefkoşa tek ve ilk! Her iki tarafında başkenti. Ve bildiğin bir tel örgüyle ayrılmış. 
Surlar içini gezersin artık buraya kadar geldiysen!
Tarihi motifleri, desenleri, o kültürü görürsün işte burada.
Tabaklarda, dantellerde, örtülerde, nesnelerde.
Bir nor böreği yersin tarihi meydanda. 
Ben akşamı Sabor’da kapamayı tercih ederim. 
O kültürel dokunun ortasında bir İtalyan lokantası.
Yok ben istemem dersen ;seni Lefkoşa kadar anaç , her iki farklılığı da olabildiğince mağrur kucaklayan başka bir yer ile tanıştırayım. 
Lala Mustafa Paşa Cami! 
Fethedildiğinde donanmanın başında bulunan paşanın isminin verildiği,
Tarihi değeri çok büyük olan bu devasa katedral kralların taç giyme törenlerinde kullanılırdı.
Artık bir cami olsa da halen hem kilise mimarisini görürsün hem minaresini. 
Kale içine gelmişken belki D& B ‘yi tercih edersin bir tavuk dolması yemek için. 
Dönerken belki şu şarkılara konu olan, içimizi yakan Mağusa Liman’ını görürsün. 
Belki Eziç’lerden birine gelirsin de zeytinli ekmekle başlarken yemeğe ada da olmaktan aldığın hazzı katlarsın.
Belki bir yaşlı amca gelip “Tütüyeyim?” diye sorar sana.
O ne deme sakın bir zeytin yaprağı yakılıp, herkesin kovması gerek o kem gözleri üzerinden.
Daha Karmi’ye gideceğiz çünkü.
Böyle bir yer görmedin ben seni temin ederim !
Girne’nin batısında ,dağın yamaçlarında süzülen bir inci. 
Minicik bir köy Karmi.
Aslen Karaman köyü , İngiliz sömürgesindeyken ada İngiliz aristokratlar için ormanın tam ortasında inşaa edilmiş köşk ve villalar dolu. 
Doğanın cömert davrandığı belki de insanına teşekkür ettiğini göreceksiniz. 
Hayvanların uyumu, etrafın temizliği ve sessizliği.
Başparmağa karşı kuşların şarkısını duyabilirsiniz. 
Belki size birileri üniversitelerden birini sorar!
Ah ada da okumak, okullu olmak. 
Şanslıysan Kıbrıs’lı bir ahbabın, dostun , gardaşın olur. 
Benim için ada en çokta ; Dilan demek. 
Paylaşmak, kıkırdamak , sarılmak beraber büyümek demek. 
Her haliyle ikinci yuvam, ailem demek.
Yeşim annem, Hüseyin abim, Halide annem demek.
Ahh Sıdıka teyzem demek, nurlarda uyu. 
Düşünüyorum şimdi neyi unuttum çünkü okursa kızacak bana Yeşim annem .
“Be bunu neçin yazmadın ama nasıl unuttun!!!” diye kızacak. 
Unutmadım, unutamam. 
Ada’ya dair her ne varsa hepsi içimde, yüreğimde. 
Ah gönül sızım, ah yaka iğnem Kıbrıs… 
Yazsam daha neler dolar, taşar buraya.
Seni de insanlarını da çok seviyorum. 
Yavru vatanı ziyaret bir boyun borcudur bu yazdıklarımla beraber herkesi bir kahve içmeye davet ediyorum. 
Hadi bakalım; Oza mı Con mu? 
Selametle…

Yazarın Diğer Yazıları