
Kanlı Noel
Ayla KAYMAZ
“Yıl 1963, yer Kıbrıs. 24 Aralık gecesi. Lefkoşa’nın Kumsal mahallesinde asla unutulmayacak tarihi bir katliam yaşandı.
20 Aralık’ta başlayan Rum saldırıları her gün şiddetini arttırıyordu. 20 Aralık’ta Tahtakale köyü'nün baskını ile beraber toplamda 103 köye saldırılmış, katliamlar yapılmıştır. En acısı ise Türkler ve Ermenilerin bir arada yaşadığı bir mahallede vuku bulmuştur . Yıllarca türkler ile beraber yaşayan Ermeniler, o gece mahallenin savunmasız olduğunu, tek bir mücahit olmadığını, Binbaşı Nihat ilhan'ın da evde olmadığını Rum eşkıyalarına bildirmişlerdi. Saat 19.00 sularında binbaşı Nihat İlhan'ın evinde toplanan komşuları uzun gecenin sağ salim, kazasız belasız atlatılmasını bekliyordu.
Evde Binbaşı Nihat İlhan'ın eşi Mürüvvet hanım ve 3 çocuğu, ayrıca kendilerine sığınan komşuları Hasan ve eşi Feride, onların çocukları, diğer komşuları Növber hanım ve çocuğu, Ayşe hanım ve çocukları vardı. Hasan bey yaşlıydı, "Hasan dede" derlerdi ona. Zaten mahallede kalan tek erkekti, mahallenin diğer erkekleri Türk mukavemet teşkilatında mücahittiler. İşte Hasan dede, kadın ve çocukları evde bırakarak dışarıyı gözlüyordu o gece. Az ötede Kanlıdere’de silah sesleri gelmeye başladı. Hasan dede telaşla eve girdi, "baskın var" diyerek ev halkını uyardı. Çok geçmeden Kanlıdere tarafından eve kurşun yağmaya başladı. Kurşunlar yağmur gibi geliyordu. Mutfağın önündeki yemek odasının tehlikeli olduğunu ve eve pencerelerden giren kurşunlardan kendilerini koruyamayacağını hisseden masum ve savunmasız dokuz insan, elektrikleri kapattılar ve evin güvenli olduğunu düşündükleri yerlerine saklanmak çabası içine girdiler. Dr. Nihat İlhan’ın eşi Mürüvet hanım, eşi kendisine “eğer ateş olursa duvardan duvara geçecek kurşunlara hedef olmazsınız, banyo sizi korur” dediği için hemen daha 6 aylık olan Hakan’ı kucaklar, 6 yaşındaki Murat ile 4 yaşındaki Kutsi’yi de ellerinden sıkı sıkı tutarak evin sol arka köşesinde yer alan banyoya doğru koşar. Küçük de bir penceresi olan banyo gerçekten de iyi bir korugan gibidir.
Evi yoğun bir şekilde tarayan Rumlar birkaç dakika sonra evin içine girerler. Rum eşkıyalar odalara çabucak göz attıktan sonra ileri seğirterek, önlerindeki kapıdan hole geçip soldaki yatak odasına yönelirler ve tekrar ateş etmeye başlarlar. içlerindeki hınç önlerine çıkan her tür canlıyı öldürmelerini emrediyordu. Ufacık banyo odasının içine sığınan masum ve savunmasız Türkler ise birbirlerine sarılmış Rumlar’ın kendilerini bulmaması için dualar ediyorlardı. Küvet’in içinde Mürüvet hanım, üç çocuğuna sıkı sıkı sarılmış, bedenini siper etmişti. Nefes bile almıyorlardı. Sadece Allah’a dua ediyorlardı... Iki rum cani, evin arka sol tarafındaki kapıları sıkı sıkıya kapalı olan banyo ve tuvalete yönelirler ve “enosis” çığlıkları altında tüm mermilerini kontrplak kapıların üzerinden içeriye boşaltırlar. Kapıyı eli ile sıkı sıkı kapalı tutmaya çalışan Növber hanım, elinden kötü bir yara alır ve yana kaykılarak kapının önüne yığılır. Kapının tam karşısında yer alan banyo küvetinin içindeki Mürüvet hanım ve üç çocuğu ise küvetin içine yığılırlar. Kapıyı kırarcasına açmaya çalışan rumlar, Növber hanımın kapının önüne yığılması nedeni ile kapıyı birazcık aralayabilirler ve o aralıktan sağa ve öne doğru tekrar ateş ederler. Vefakâr anne ve çocukları o anda şehit olurlar. Etraf bir anda kan gölüne döndüğü için Rum caniler hepsini öldürdüklerini sanarak hemen yan taraftaki tuvalete yönelirler. Kapıyı açamazlar ama kontrplak kapıdan içeriye onlarca mermi sıkarlar. İçerdekilerin öldüğüne inanan iki cani geri çekilir ve diğer üç cani de banyo kapısının önüne gelip sıra ile aralıktan içeriye ateş ederler.”
İşte o kanlı katliamdan, kanlı noel'den bugüne o katliamın sembolü olmuş Mürüvet hanım ve evlatlarının banyo küvetinde şehit edildiği o ev müzeleştirilmiş ve acıyı taptaze yüreğimizde yaşamamıza sebep olmuştur. Halen Lefkoşa’da ziyaret edilen bir yer olarak bilinmektedir.