Gençler Neden Evlenmiyor?
Ayla KAYMAZ
Eskiden, evlilik bir hayat yolculuğunun doğal bir aşamasıydı. Bugünse, gençlerin bu yola çıkma kararı sorgulanıyor. Peki neden? Modern dünyanın değerleri mi değişti, yoksa gençlerin öncelikleri mi?
Öncelikle, ekonomik kaygılar ağır basıyor. Artan yaşam maliyetleri, evlilik gibi büyük bir sorumluluğu ertelemeye itiyor. Bir genç, “Kendi ayaklarımın üzerinde duramıyorken nasıl bir aile kurabilirim?” diye düşünüyor. Çünkü evlilik artık yalnızca iki insanın bir araya gelmesi değil; aynı zamanda maddi bir denklemin de çözümü.
Bunun yanı sıra, bireyselleşme çağındayız. Gençler, kendilerini tanımaya, keşfetmeye, kariyer ve hayallerine öncelik vermeye odaklanıyor. Evlenmek, bu özgürlükten ödün vermek gibi algılanabiliyor. Oysa evlilik, doğru bir ortaklıkla kişisel gelişimi destekleyebilir. Belki de sorun, bu ortaklığı kurmanın zorluklarında yatıyor.
Sosyal ilişkiler de dönüşüm geçiriyor. Dijital çağda tanışma, buluşma ve bağ kurma dinamikleri değişti. İnsanlar daha az yüz yüze iletişim kuruyor ve daha az gerçek bağlar oluşturuyor. Bu da güvenin azalmasına ve evliliğe duyulan inancın zedelenmesine yol açıyor.
Evlilik kararındaki bir diğer önemli unsur da beklentiler. Sosyal medyanın “mükemmel çift” algısı, gerçek ilişkilerin değerini düşürüyor. Gençler, kendilerini yetersiz ya da hazır hissetmediği için bu önemli adımı atmaktan kaçınabiliyor.
Evlilik öncesinde insanların kendilerini olmadıkları biri gibi göstermesi de evliliklerin temelini sarsan en büyük sorunlardan biri haline geliyor. Tanışma aşamasında herkes, en ideal hâlini sunmaya çalışıyor. Fakat bu idealin altında yatan gerçek kişilik, zamanla ortaya çıkıyor ve eşler arasında hayal kırıklıklarına yol açıyor.
Örneğin, bir taraf daha anlayışlı ve uyumlu görünmeye çabalarken, evlendikten sonra aslında ne kadar katı kurallara sahip olduğu fark ediliyor. Ya da maddi durumu, hayat tarzını olduğundan farklı gösteren biri, evlilik sonrası gerçekler ortaya çıktığında güven kaybına neden oluyor. Bu maskeler, başlangıçta “doğru insanı bulma” arayışını kolaylaştırıyor gibi görünse de, uzun vadede ilişkideki samimiyeti ve güveni zedeliyor.
Evlilik, iki insanın hayatlarını olduğu gibi paylaşmaya karar verdiği bir yolculuk olmalı. Gerçek kişiliklerin saklanmadığı, kusurların olduğu gibi kabul edildiği bir bağ, evliliği daha sağlam bir zemine oturtur. Ancak modern dünyanın “mükemmel olma” baskısı, insanları daha ilk adımda bu samimiyetten uzaklaştırıyor.
Peki çözüm ne? Belki de evlilik kavramını yeniden tanımlamak gerekiyor. Geleneksel rolleri sorgulamak, toplumsal baskılardan sıyrılmak ve evliliği iki insanın ortak hayalleri üzerine kurulu bir yol arkadaşlığı olarak görmek…
Gençlerin evlenmemesi, ne bir trajedi ne de bir hata. Bu, değişen zamanların bir yansıması. Ancak bu durum, toplumsal ilişkilerimizi yeniden düşünmek ve sağlam bağlar kurmak adına hepimize önemli bir ders veriyor.