Ayla KAYMAZ

Eylül

Ayla KAYMAZ

Eylül tılsımlı bir mevsim gibi. Doğduğum ay olmasından sebep çok seviyorum belki ama biraz ben gibi. Umutvar ve denge mevsimi. Ne alaka demeyin hemen. Yazdan ümidini kessen bırakmaz seni, sıcaktan oflasan müsade etmez. Semsert değildir o; geçiş bir mevsimden ötekine. Diri, dinç kalıyor aklın. Kalbin ne ötekini unutuyor ne berikine özlem duyuyor. Eşim hep der ki; duygularım da dört mevsim yok asla benim . Ben ya hep yazım, ya da hep kış… Ben hep Eylül’üm oysa… Ne sıcaktan bunaltırım ne üşütürüm. Sıcağım da dengeli soğuğumda. Yeniliklere gebedir hep Eylül. Yeni heyecanlara, başlangıçlara. Yaz tatili Eylül de biter tamam ama mesela; okullar başlar, yeni diziler, Ocağ’ın hedefleri bu ay yeniden bir gözden geçer. Neresindeyim diye bakar insan. Biliyorum şimdi sus kız bu romantik güzellemelerini Eylül domates ayı işte diyenleriniz var biliyorum, doğru. Tatile çıkmak için en uygun günler diyorsunuz, doğru. Düpedüz saçlarını yalayan ılık rüzgarların anası diyorsunuz , doğru. Üşüyen kollarımı saran bir kaşmir yumuşaklığı diyorsunuz doğru. Böyle güzellikleri yutmuş ya bu ay, yaradana en güzel tevekkül vesilesi diyorsun, doğru. Hani Mehmed Rauf’un da dediği gibi;
“Her şey çürüyor, her şey... İnsanlar çürümeyecekler mi? Eylülde, sanki bahara hasret çeken hüzünlü bir tazelik, sanki üzerine çöken kışın kendisini yok etmek isteyen sonbahara rağmen devam etmek, yine bahar olmak mücadelesi vardır.”
Buraya kadarını severim bu yazının. Fakat; diye devam ediyor yazı ve ben biliyorum ki fakat kendinden önceki cümlelerde geçen tüm iyi niyetli söylemlerin katili. Değil mi ki yaşam tüm umut etme çabalarımıza karşı ekşi limonlar sunan bir bağcı. Hancıyı kovan yabancı. İşte bu yüzden reddediyorum satırların devamını. Hayalleri, yarını, her şeye rağmen kardelenin o güçlü ve kararlı başı olmayı tercih ediyorum.

Yazarın Diğer Yazıları