
Eski Kafalı
Ayla KAYMAZ
Eski kafalıyım biraz ben. Eskilerin adamı… Günümüz nimetlerini pek bir seviyorum, hız kazanarak, zamandan tasarruf ederek, gözümü gönlümü okşayacak estetikteki şeyleri çok seviyorum yalan yok. Anla işte süsü püsü, ayna makası, tası tabağı… Ama bir köşesi iğne oyalı gönlümün bol nakışlı!
Hasreti çekilen şeye ulaşma yolunda harcanan çaba ile kavuşma anı ve kıymet bilirlik doğru orantılı bence. O yüzden işte eskilerin bir metal kaşığa dahi verdikleri kıymet. Eşsiz bir nimet, yüreğinde bunu hissetmek, o mertebeye erişmek günümüzde hele.. Salsanız beni alsam sizi karşıma, biliyorum dert tasa, geçim sıkıntısı, gelecek kaygısı hepsi gani. Ama konuşsak en ince notadan. İçtiğimiz kahvenin çekirdekleri nerede yetişmiş, nasıl böyle keskinken tadı rahiyası yumuşacık olmuş, ah yok mu o içime zevk katan ecnebi porselenleri… Ne olur hiç dert yokmuşçasına bunları konuşsak. Ambar doluymuşçasına, gönül ağrısızmışçasına ne olmuş bunları dert edinsek.
Sen anlatsan bana üstündeki gömleğin kumaşını Hacı deden ta nerelerden getirmişte, büyük ninen onu bir Arefe günü anneannene bayramlık dikmiş. Bak şimdi arkada Şerif Muhiddin Targan çalmaya başladı bile kulaklarımda. Açarsan bir parçasını nefesleniyorum haydi virgül koydum, bekliyorum. İşte efendim düğmelerini seçmeye pazar meydanına gitmişler ah o sıcağın altında. Bunları konuşsak nolur ki.
Sonra nergiz kokulu bir mendille başlayan, ilmek ilmek örülen, yavaş yavaş atılan sevda hikayelerini duysam mesela; tüm adabı muaşeretin çivi gibi sağlam ve dimdik halini ezber etsem bir daha en yakışan haliyle. Öyle nahif, özenli ve yol yordam bilerek ulaşıyorsun ki; nasıl sevmez üzerine titremezsin. Değil vazgeçmek bir gün, her anını dolup taşırmak istersin.
Eski kafalıyım işte; tüm bunları bir ekrandan kolayca okuyacaksın, bir ekrana kolayca yazıldığı gibi ama gönlüm kağıda akıyor benim, parmaklarım kalemi sarıyor. Yeni nesil bayram harçlıkları (eft) pek havalı kabul ama kalbim oyalı mendillerin içine sarılı delikli şekerle iki madeni parada. Vita tenekelerine dikili gülde, menekşede. İşte birazdan içine koyacağım bir file bulamayacak olsam bile gidip alacağım gazetemi. Kendi yazımı hiç görmemişçesine okumaya.
Bende ne görür, bilirsiniz bilmem ama parmak uçlarım çimlerde, burnumda yosun kokusu, etekliğim çiçekli bir pazen, tenceremde kaynayan bir top karanfille, safran. Azıcık güler yüz, yol yordam ve yarenlik en zarifinden. Çünkü insan oğlunun ne eti yenir, ne derisi giyilir. Tatlı dilinden gayrısı nicedir?
Bu yazıyı okurken Şerif Muhiddin çalacak dostların selamlarını bekliyorum.
Selamlarınız, görüş ve önerileriniz için “ _kitchenmad” adli Instagram hesabından bana ulaşabilirsiniz.
Sevgilerimle…