
Bu ne hız!
Ayla KAYMAZ
Dünya hiç bu kadar hızlı dönememişti diye bir yazı okudum geçenlerde. Gerçekten de öyle. Hızı belki aynı, yörüngesinin olduğu gibi. Ama neye inansak doğru değil, neye sığınsak çare değil, neye tutunsak bizim değil…
Hep bir hiciv var ya hani; “darbe gördük, büyük depremler gördük, salgın gördük, enflasyon gördük. Gördük de gördük bir gün yüzü göremedik” diye. Toprağın dara düşünce diyorsun ki gerçekten en önemlisi vatan aman dağı taşı öperim. Sonra öğreniyorsun ki ne vatan senin ne sen devletin umurundasın. Deprem görünce dedik ki aman ne kıymetliymiş tepemizdeki çatı, sıcak yuvamız azıcık aşımız. Sonra öğrendik ki avuç avuç kiralar ödediğimiz, sahip olduk diye vergiler ödediğimiz evler toprağa karışınca bir gram söz hakkımız yok! Hiçte bir yere ait değilmişiz diye hüzünlendik. Sağlığımız sekteye uğrayınca, dedik ki; aman her şey boş Allah ağız tadı versin, sevdiklerimizle bir arada olalım sağlıkla sıhhatle, olamadık. Çünkü gördük ki; ne hastanenin umurundasın ne sağlık sektörünün! Tenzih ediyorum çok kıymetli, engin görüşlü, insanî vasıfları oldukça üstün olan pek çok hekim var. Ancak aşı diye dayatanlar bugün biz kimseyi zorlamadık ki dediler. Devlet memurlarına kurumlarınıza gelemezsiniz dediler aşıya mecbur ettiler, özel sektörü işten çıkartırız dediler mecbur ettiler, işi gücü seyahate dayananı gümrükten geçirmeyiz, alış-veriş merkezine almayız dediler mecbur ettiler. Şimdi aşının yan etkilerinden kurtulma kürleri moda oldu.
Dünya gerçekten çok hızlı dönüyor. Ne gündeme yetişebiliyor, ne sevinebiliyor, ne üzülebiliyoruz. Kendimize alan açamıyor zaman tanıyamıyoruz, bizi biz yapan duyguları yaşayamadan her şeyi acınası bir kabulleniş durumundayız. Tüm bunların içinde anneliğe, babalığa, öğretmenliğe, işçiliğe, aşçılığa devam ediyoruz.
Öyle bir zamandayız ki; bahsettiğim ve edemediğim tüm bu yüklerin altında eziliyoruz. İşimizi, gücümüzü, sınavımızı kolaylaştır diye dua etmekten başka bir çare bulamıyoruz.