
Bahar ne zaman gelecek?
Ayla KAYMAZ
Aslında bahar hiç gelmeyecek, sen çabalamazsan gelmiyor yani. Yazın, kışın, sonbaharın gelmediği gibi. Nasıl yani dediğinizi duyar gibiyim. Demezler mi; “marifet bakanda…”
Ne zorluklar yaşadık toplumca, kim bilir sen birey olarak ne badireler atlattın. Nelere göğüs gerdin, hangi fırtınalarda dimdik ayakta kaldın. İşte sen neyi nasıl yorumlar, nasıl bakarsan öyle olacak. Değil mi ki son bir haftadır dört mevsimi tek bir günde yaşıyoruz. Güneş mutfak halımın üzerinde dans ederken bir yanda kuzu dişleri savruluyor yeryüzüne. Pembe beyaz kiraz ağaçları haylazca göz kırparken, savrulduğu fırtınayı aynı anda göğüslüyor. Yani dersen mevsim kış yalan değil, dersen bahar o hiç değil. Ama yazın ortasında dersen ki mevsim kış, boran vallahi o da değil iki gözüm. Niye bilir misin? İnsan baktığı kadar değil, gördüğü kadar… İşte marifetse; zorlukların içinde ki kolaylıkları bulmak, başına gelmiş bir şerrin sakladığı hayra odaklanmak, pembe bir sayfanın üzerine herkes çiçekler çizer önemli olan sayfa talanken güzellikler kondurmak. Bunu nasıl yapacağım dersen kendini besleyeceksin. Yok ha tereyağ, bal! Kendini besle dememden maksat; bir yetim başı okşa, bir minik yardım ihtiyacı olana, mutfaktaki çöpüne bak mesela yemek yedik diyor, astığın çamaşıra bak yaşadık kirlendik, yudumladığın o sıcak çaya, aradığında çıkan sevdiğine. Diz yani methiyeler. Bırak öyle sansın aklın, gönlün. Sen öyle yürürsen yolunda öyle olur diyorum.
Yani için kan ağlarken, dışarıda ki güneş kış gelir sana biliyorum, anlıyorum. Kocaman yıkımlar gördük, daha kötüsü olmaz derken hep bir fazlasıyla imtihan olduk, en acısı hayallerimizi, umutlarımızı, sevdiklerimizi yitirdik belki. Kahrolduk. Şimdi kime nasıl gelecek bahar, belki bu coğrafyaya bir daha selam bile çakmaz diyor kalbim ama tutunacağız. Tutunmak zorundayız. Dışarda binlerce üşüyen varken, yağmurdaki kahvenin, kardaki romantikliğin güzellemesini yapamayacağım elbet ama çadırının önündeki masaya menekşe koyan hanımefendiye de sen ne güzelsin be demeden geçemeyeceğim.
Hayat senin gördüklerinden ibaret değil. Atmış yaradan önüne bir çamur topu. Al diyor işle, evi, çevir, motifle, kurut, boya, gün sonunda teslimsin bana. Bunu yaparken istersen şarkılar mırıldan istersen ağıtlar yak! İstersen karın buzun altındaki kardeleni misal tut kendine istersen yanındakinin yaptığına bak, kendininkini görme. Sevme kendini öbür kine hayranlık duyarken. Ama unutma içindeki çiçekleri yeşertmediğin sürece dışarıda ki papatya sana çalı gelecek, gözlerinin perdesini aralamazsan gökyüzü hep gri kalacak. Demiyorum hayatta her şey güllük gülistanlık olacak. Taşıyacağız kimi acıları yüreğimizde, kimini bölüşeceğiz, kimini görmezden geleceğiz, unutmayacağız belki ama tutunacağız dostlar. Ya bir çiçek dalına, ya bir yaren koluna. Yaşayacağız baharları, kimi zaman buruk kimi zaman doruklarda.
Sayılı ömür defterimize dilerim; “ Zordu ama güzeldi! “ değil yo, olabildiğince dik başlı ve mağrur “Güzeldi.” yazabilmek temennisiyle.
Hoşça kalın.