
Ah o çiçeklerin gözü kör olsun!
Ayla KAYMAZ
İnsan kendinde ne yoksa en çok ona mı meyleder, yoksa testinin içinde ne varsa dışına da o mu sızar siz bunu irdeleyedururken benim şu vazgeçemediğim çiçek sevdamın ceddimdeki halini bi anlatayım size ne olur!
“ Evlerin cumbalarındaki saksılarda yetiştirilen çiçeklerden yükselen kokular tüm sokağa yayılırken, ecdâdımız o çiçeklere de ince ve zarif anlamlar yüklemişti. Örneğin pencerenin önünde kırmızı çiçek varsa, bu, “Evde gelinlik çağına gelmiş bekâr kız var. Evin önünden geçerken konuşmalarınıza dikkat edin ve kesinlikle kötü söz söyleyip onu incitmeyin” anlamına geliyordu.
Penceredeki sarı çiçek ise evde hasta olduğu, evin önünde, hattâ sokakta gürültü yapılmamasının istendiği anlamına gelirdi.
Pencere önündeki çiçeklere dahi yüklenen anlam ve nezâket, Osmanlı toplumun içinde bulunduğu ahlâkî ve kültürel seviyenin alâmet-i farikası olsa gerek.”
Eskiden karınlar açtı belki, belki yarı tok! Ama ruhlar tok ve vakur idi. Şimdi karınlar tıka basa dolu ruhlar aç yahut kırgın. Ruh ne ile doyar, senin ruhun neyi sever ben bilemem elbet. Ama ben gördüğüm her güzellikten beslenirim. Ve her defasında çiçekçimin önüne vardığımda o yazıyı okur bir omzumu pışpışlarım.
“ Çiçekler her zaman her şeyi çözmez ama çiçekler her zaman iyi bir başlangıçtır.”
Günümüzde estetik kaygılardan mı diyeyim siz daha iyi bilirsiniz, biraz yoksunuz zarafetten. Ama bugünde çiçek almanın, yollamanın bazı yazılı olmayan kuralları var mesela… Kime, ne zaman çiçek gönderilir? Kesme çiçek mi saksı bitkisi mi? Çiçeklerin de bir mevsimi var mı? Sayıları, renkleri bir anlam ifade eder mi bunları belki bir hafta detaylıca konuşuruz. Sonuçta herkes istemiyor ki olsun yamalı fistan, kimimizin gönlü hep incili kaftan!