
100. YIL
Ayla KAYMAZ
Cumhuriyet’in kurulusu sebebiyle 100. Yıl kutlamaları yapıldı. Yine her telden insana rastladık. Kendimizden olmayana saygı duymamalıyız diye bir ilke benimsemiş gibiyiz. Geçen bir muhabir örtülü bir hanımefendiye “Cumhuriyet ne zaman ilan edildi biliyor musunuz? “ diye mikrofon uzatıyor. Tam tarihi ile söylüyor. Dialog devam ediyor. “ Bizler de ziyaret ediyoruz Anıtkabir’i. Gittiğimizde Ata’mıza ve kendisiyle beraber şehit olan onlarca askere dua eder, Fetihler, Yasinler okuruz.” diyor. Ah ne hoşuma gidiyor tam o esnada ;” Öbürleri gibi gidip dikilmeyiz sadece .” diyor. Yani asla vazgeçemiyoruz ne öbürü olmaktan ne ötekileştirmekten. Ne lüzumu var. Yine bir teyzem zamanında; “Başımızda ki için çalıp çırpıyor diyorlar ama imanlı. Maşallah kuran okumayı biliyor. Her gelen çalıp çırpmayacak mı, en azından böylesi yapsın.” demişti. Liderine saygı, sevgi gösterisinde bulunmuştu. Ama bugün diyor ki aynı teyzem; “ Alkolikmiş Atatürk, onun yaptığı hiç bir şey kutlanmaz. Şu öbür partililer kutlar Cumhuriyeti” diyor. Gene gidiyor bizim vatan elden gene gidiyor bizim din elden. Bir diğeri ;” Kudüs’ün hali böyleyken nasıl ülkemizde kutlama yapabiliriz?” diyor. Bütün şunlardan tek bir ortak sonuca varıyorum. Sap ile samanı ayırarak ilerlemek. Atatürk başka, fahri kainat efendimiz (sav) bambaşka. Allah-u Teala apayrı. Yani tüm bunları bir doğru yere koyalım içerimizde. Onu seven insan bunu sevemez bunu sevmeyen onu da sevmiyor demektir gibi keskin yargıların hiç bir yüzyılda birleştiriciliği olmadı. Örtülü bir kadın ya da öteki görüşlü bir adam da Cumhuriyet’i sevebilir. Keza Cumhuriyet bizler için sadece bir yönetim şekli değildir. Öte yandan Kudüs için kahrolmanın yalnız Müslüman olmakla alakalı olmadığını insanlığın ayağa kalktığını gördük. Biz kendimiz bireysel olarak ne yapabilirim ‘in derdine öyle düşmüş olmalıyız ki bir başkasının yaptığı ya da yapmadığı gündemimizde yer etmesin. Evet sevdiklerimizi uyarırız, evet kendi bildiğimiz yanlış bile olsa gel bir de burdan bak deriz. Demeliyiz de! Bak şunları yapabilirmişiz de diyebiliriz. Çünkü işe yarayan ne var bunun derdinde olmalıyız. Ben hiçbir şey yapmadan oturup yakınırken, kendince ötekileştirdiğin öteki tarafın yaptığına, yapmadığına takılı kalırsan; sen neler yaptın? derler hani. Ama bunları derken kimseyi peh kaka ilan etmenin bir manası da yok. Birleştirici pozitif bir dil benimsemeliyiz. Gücümüz yetiyorsa doğruyu anlatmalıyız ben artık çok daha sakinim çünkü ya kırılıyor ya da kırıyorum ki hiç istemiyorum. Ancak kendi adıma Atam’ı sevdiğim için dinsiz, Allah’ımı Peygamber’imi sevdiğim için liyakatsiz değilim! Beşer olmanın içerisinde doğrularımla, yanlışlarımla bir hayat gailesi içindeyim. İnsan olduğumu unutmadan…