Türkiye her dönem değişik saldırılar yaşamış ve her birinden istesek te istemesek te yara almış bir ülkedir.
Bulunduğu coğrafi konum itibari ile de önemli bir noktada olan ülkemiz tarihin değişik dönemlerinde sürekli sıkıntılar çekti ama yine de sürekli kendi ayakları üzerinde durmasını başardı.
Özellikle son yirmi yılda bunun çok değişik versiyonlarını gördü.
Askeri muhtıralar.
Halkın yaklaşık %50’sinin oyunu almış bir iktidar partisinin kapatılma davası.
Ağaç bahanesi ile İstanbul gezi parkından başlayıp ülkeye yaymaya çalışılan sokak olayları ile halktan alamadıkları iktidarı sokak yolu ile alma teşebbüsleri.
Ülkenin hemen hemen her kurumuna sinsice sızmış FETÖ’nün 17/25 Aralık yargıdaki mensupları tarafından yapılmaya çalışılan yargı darbesi.
Yine FETÖ ve PKK işbirliği ile hendek ve çukur eylemleri,
15 Temmuz darbe ve işgal girişimi.
Son olarak 2018 yılından bu tarafa tüm bu girişimleri başarılı olmayan bazı kesimlerin içerdeki maşalarının da yardımı ile son koz olarak ekonomik saldırı girişimleri olmuştur.
Türkiye’de 2018’in 2. yarısından beri döviz kurları, enflasyon, işsizlik, faiz oranları, ithalat ve ihracat rakamları, ekonomik güven endeksi, sanayi üretimi gibi ekonomik göstergelerde yaşanan olumsuz gelişmeler neticesinde gerek basın tarafından gerekse de siyasiler tarafından sıkça konuşulan konulardan biri, IMF ile ilişkiler oldu.
IMF ile hem geçmişte yapılan hem de gelecekte yapılması konuşulan olası bir Stand-by anlaşması birçok siyasetçinin gündeminde.
Bu ekonomik saldırılar da büyük oranda başarılı olmuşlardır.
Belli bir yaş altı nesil IMF’nin sadece adını bilmektedir.
Oysa IMF Dünya’da birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de yıllarca hükmünü sürdürmüş milyonlarca ülkeyi sömürmüş ve hala sömürmekte olan küresel bir şebekedir.
IMF’den aldığımız krediler sebebi ile 1961 yılından bu tarafa ülkemiz IMF’den emir alan ülkelerden biridir.
Türkiye ilk olarak 1 Ocak 1961 yılında yapılan Stand-by anlaşması neticesinde IMF’den 16 milyon SDR (yaklaşık 22 milyon $)’lık bir borç aldı.
Türkiye IMF’den en son 2005 yılında kredi almış 2013 yılı Mayıs ayında Türkiye IMF’ye olan borcun son taksitini ödeyip IMF ile olan tük ilişkilerini bitirmiştir.
İşte ne olduysa ondan sonra Türkiye’de ekonomi anlamında sürekli bir saldırı olmaktadır.
Geçen hafta Cuma gecesi Cumhurbaşkanı Erdoğanın imzası ile Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkması, HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun Milletvekilliği’nin düşürülüp Meclis’ten yaka paça götürülmesi, HDP’nin kapatılma kararı sürecinin hukuken başlatılması ve tabii son olarak MEB Başkanı Naci Ağbal’ın görevinden alınması kararı sonrası elbette bir ekonomik tepki bekleniyordu. Ancak! Bu tepkinin Pazar gecesi olacağını kimse beklemiyordu.
Geçen hafta Pazarı Pazartesiye bağlayan gece Türkiye’de bir anda para piyasaları kargaşası yaşandı.
Bir süredir hareket göstermeyen dolar ve altın serbest piyasada yükselişe geçerken, borsa ani düşüşle son dönemlerin en büyük inişini yaşadı.
Saatler gece yarısını gösterdiğinde 1 doların 8.40 TL’ye kadar yükselmesi piyasayı panikletti. Bankalarda da işlem kargaşası yaşandı. Hatta gece yarısından sonra bankaların pek çoğu dolar ve altına işlem sınırlaması getirdi.
Türkiye yeni güne başladığında ise TL dolar karşısında yüzde 16 değer kaybetti.
Gece piyasalar kapalı iken yaşanan bu hareketlenmenin sebebi Türkiye’ye açık bir uyarıdır.
Yakın tarihimizin en sarsıcı krizleri olarak bilinen 94, 99 ve 2001 ekonomik krizi de bu geceye benzer bir gelişme ile geldi.
2001’de gecelik faizler binde 7 binleri buldu. 97’den gelen içi boşaltılmış bankalarla beraber 2001’deki süreçte bu ülkede tam 22 banka TMSF’ye devredilerek, kapandı.
Türkiye’ye verilmek istenen mesaj siz Aile yapınıza ters olsa da bizim istediğimiz sözleşmeden çıkar, Ülkeniz sınırlarında faaliyet gösteren terör örgütü PKK’nın meclisteki kravatlı teröristlerine ve onların partisi HDPKK’ya kapatma davası açarsanız yani terörle mücadele ederseniz bizde size böyle karşılık veririz demekten başka bir anlam ifade etmemektedir.
Velhasıl uzun süredir finans baskıları ve pandeminin yarattığı ekonomik kriz derken ülke olarak bir gecede yeniden fakirleştik.
Yeni nesil bilmez ama bizler bu filmi daha önce, bizim anne ve babalarımızda defalarca gördüler.
Sanki dışarıdan bir yerlerden yeniden düğmeye basıldığı ve “siyasi istikrarın bozulması” amaçlı bir operasyon çekilmek istendiği gibi bir algı ile karşı karşıyayız…
Bazıları buna katılmasa da, kimilerine göre bu derin ekonomik darbe girişimlerinin sadece bir fragmanı idi ve devamı da mutlaka gelecek.
Lakin ekonomi üzerinden oyun oynayan korku tacirlerine de hatırlatma yapmakta fayda var.
Türkiye o 90’lı ve 2000’li yılların Türkiye’si değil. Şimdi ülkenin başında güçlü bir hükümet var. Toplumsal kaos ve ekonomik dengeleri kalıcı olarak zedeleyecek siyasi istikrarsızlık tablosu yaratmak isteyenlerin hayalleri kursaklarında kalacak.
Ülkenin bu iç dinamiğinde yaşanan ve faiz lobisi ile dolar tüccarlarının spekülasyonlarıyla ortaya çıkan hareketliliği kendi ekseninde kısa sürede dengeye oturtacağına inancımız da, güvenimiz de tamdır.
Yani Başaramayacaksınız.