Ahmet Özer

6284 yürürlükte olduğu müddetçe kimse aileyi koruyamaz

Ahmet Özer

Türkiye’nin 11 Mayıs 2011'de İstanbul’da imzalanan ve adını İstanbul sözleşmesi olarak alan 10 Şubat 2012 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile onaylanan 6284 sayılı kanun kadına yönelik şiddet ve Aile içi şiddetin Önlenmesi ve bunlarla mücadeleye dair Avrupa konseyi sözleşmesinden Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından 20 Mart 2021 tarihinde çıkmıştır.

Türkiye’nin bu karara imza atmasından bu tarafa geçen süreçte sürekli tartışılmaya devam eden bu sözleşme uygulama sürecinde de birçok âilenin parçalanmasına ve on binlerce insanın hayatının karartılmasına sebep olduğu ortada.

Bu sözleşmenin her ne kadar kadına yönelik şiddetin önlenmesi amacı ile çıkartılmış gibi gözükse de gerçekte ailesi dinamitlemiştir.

Uygulandığı 2012 yılından bu tarafa veriler şiddet olaylarında en ufak bir azalma olmadığı gibi aksine daha da arttığını göstermekte.

Türkiye her ne kadar bu sözleşmeden çıkmış ise de bu sözleşmenin uygulaması devam etmektedir.

Sözleşmeye bağlı çıkan kanunlar halen yürürlükte.

Yani 6284 Sayılı kanun uygulamadan kalkmadığı sürece bu çekilme sözde çekilme olarak kalacaktır.

Bu cinsiyet ayrımcılığı yapan bir sözleşmedir. Bu sebeple kadına verilen haklar “kadının beyanı esastır” cümlesi yüzünden binlerce koca, baba, dede iftiralara maruz kalmış, hapse düşmüş, bu yüzden intiharlar yaşanmıştır. Bu kadarı bile nasıl bir felaketle yüz yüze olduğumuzu açıkça ortaya koyar.

Daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz İstanbul Sözleşmesine imza atan birçok ülke ya hükümlerine uymamış, yahut kadük bırakmış veya çekilmiştir. Üstelik o ülkeler Müslüman falan da değildir.

İstanbul sözleşmesini Türkiye alelacele TBMM’de onaylatıp yürürlüğe sokmakla kalmamış, buna uygun kanunî düzenlemeler yaparak kimse kusura bakmasın aileyi bizatihi kendisi dinamitlemiştir.

Cumhurbaşkanının çekilme kararından sonra özellikle feminist kadın dernekleri başta olmak üzere millet ittifakını oluşturan partiler bu sözleşmenin desteklediklerini ve çekilme kararına karşı olduklarını beyan etmişlerdir.

Hatta AK Parti’nin içinden bazı AKP’li feministlerde bu şer sözleşmesinden yana tavır almışlardır.

Bir Müslüman, Allah’ın koyduğu hükümlere aykırı düzenleme yapamaz, yapmış ise de ivedilikle bundan dönmesi gerekir.

Burası laik bir devlet olabilir ama bu ülkenin halkı Müslümandır. Sesi çok çıkan azınlığın ne dediğinin bir ehemmiyeti de yoktur.

Allah kâinatı bir denge içinde yarattığı gibi aile içinde de bir denge kurmuştur. Bu dengeyi bozucu bir takım fiil ve talepler hükmü değiştirmez.

Bazı kötülerden hareketle her erkek kötü kabul edilemez.

Zira bundan büyük bir zulüm olamaz.

Hepimiz biliyoruz ki kadını koruma numarasının ardındaki gerçek aileyi dağıtmaktır.

Kadının sömürenlerin kadına nasıl bir hak vaadi olabilir ki? Olsa olsa kadını sömürmektir.

Bir kadının iki dudağının arasından çıkacak ekonomik, psikolojik veya fiziki şiddet uyguladı yalanı ile erkeğe evden uzaklaştırma hatta taciz etti iftirası ile cezaevine göndermek ve aile birliğini sona erdirmektir.

Ne yazık ki iftira atan değil, iftiraya uğrayanın kendisine iftira atıldığını ispat etmesi istenen bir döneme girilmiştir.

Çok yakın biz dönemde bunun en güzel örneği Konya’nın Çumra ilçesinde yaşanmış hırsızı suçüstü yakalayan kişiye hırsız tarafından ‘beni taciz etti’ diye iftira atması sonu hırsız serbest bırakılmış iftiraya uğrayan vatandaş cezaevine gönderilmiştir.

Buna benzer örnekleri çoğaltmak mümkün...

Cumhurbaşkanının bu sözleşmeden çıkma kararından sonra başta CHP olmak üzere birçok sözde sivil toplum örgütü Danıştay’a kararın iptali yönünde dava açmıştır.

Danıştay ise iptal kararını uygun görerek bir nevi onamıştır. Şimdi sıra 6284 sayılı kanunun kaldırılması olmalıdır. 6284 ortada durduğu müddetçe İstanbul Sözleşmesinden çıkmanın hiçbir faydası olmayacaktır.

Öte yandan tüm suçu sözleşmeye yıkmanın da bir manası yok. Toplum olarak bizim de kendimize gelmemiz gerekiyor.

Yazarın Diğer Yazıları