Ahmet Kuş

'Yitik Hazinenin Kâşifi' Fuat Sezgin

Ahmet Kuş

Bu hafta sizlere yakın bir süre önce kaybettiğimiz, ilmî çalışmalarıyla iftihar ettiğimiz şahsiyetlerden birisi olan Prof. Dr. Fuat Sezgin’den bahsedeceğim. Bilemiyorum kelimelerim ilim ve irfanla geçen neredeyse yüz yıla yaklaşan bir ömrü anlatmaya kifayet edecek mi? Ama Fuat Sezgin Hocayı tam olarak anlatamasam bile dilimin döndüğünce anlatmaya çalışacağım. Hocanın vefat haberi duyulduğundan beri yakın çevrem de dâhil nedense pek fazla tanınmadığını fark ettim. Popüler kültürün hâkim olduğu bir dünyada bunu normal mi karşılamalıyız yoksa bizler, yani mütedeyyin camia da mı köklerimizden habersiziz? Şayet insanlarımızı Fuat Sezgin gibi ilim, kültür ve sanat hayatımızı besleyen ana kaynakların varlığından haberdar edememişsek, hocayı tanımayanlar kadar hocayı anlatmadığımız için bizlerin de mesuliyeti var. İsterseniz başlıkta kullandığımız ifadeyi açıklayarak başlayalım yazımıza… Yıllarca kasıtlı olarak üzeri örtülen, görmezden gelinen İslam bilim ve teknoloji tarihini yeniden ortaya çıkardığı için ona “Yitik Hazinenin Kâşifi” deniliyor.
1924 yılında Bitlis’te dünyaya gelen Fuat Sezgin’in ilk, orta ve lise tahsili de Doğu Anadolu bölgesinde geçer. Liseden sonra üniversite tahsili için İstanbul’a gider. Esas merakı matematik olan Fuat Sezgin’in hedefi mühendis olmaktır. Günlerden bir gün edebiyat fakültesinde okuyan bir yakını, onu bir seminere götürür. Konuşmacı, dünyanın en tanınmış oryantalistlerinden biri olan Alman Hellmut Ritter’dir. Seminer sırasında Ritter’in anlattıklarından etkilenen Sezgin, edebiyat fakültesine kaydını yaptırır ve Ritter’in öğrencisi olur. II. Dünya Savaşı sırasında ortalık büyük bir kargaşa içerisindedir ve Almanlar Bulgaristan’a kadar dayanmıştır. Bu durum karşısında Türkiye de teyakkuz halindedir. Bu dönemde Fuat Sezgin, hocasının da teşvikiyle 6 ay eve kapanarak günde yaklaşık 17 saat çalışmak suretiyle Arapçayı ileri düzeyde öğrenir. Zaman içerisinde Süryanice, Farsça, Latince ve İbraniceyi de öğrenir. Sezgin’deki sabır ve çalışma azmi hocasının dikkatini çeker. Ritter 3. yarıyıldan sonra Fuat Sezgin’i de kütüphanelere götürmeye başlar. Sezgin ilk olarak İslam araştırmaları konusunda bilinen bir isim olan Brockelmann’ın “Arap Edebiyatı Tarihi” adlı eserini incelemeye başlar. Bu eserde, Türkiye kütüphanelerinde bulunan yazma eserlere çok az atıf yapıldığını fark eder ve bu konuda bir zeyl yazmaya karar verir. 
1951’de “Mecazü’l-Kur’an” üzerine yaptığı çalışma ile doktor; 1954’de ise “Buharî’nin Kaynakları” adlı çalışmasıyla doçent unvanını alır. 1960 yılına gelindiğinde Türkiye’de ihtilal olur ve çoğu akademisyen gibi Fuat Sezgin de ihtilalciler tarafından üniversiteden uzaklaştırılır. Tarihe 147’likler olarak geçen kişilerden birisi de Fuat Sezgin Hoca’dır. Türkiye’de işsiz kalan hoca Almanya’ya gitmeye karar verir. Frankfurt Üniversitesi’nde misafir öğretim görevlisi olarak dersler vermeye başlar. 1966’da Tabii İlimler Tarihi Kürsüsüne profesör olarak atanır. Aynı yıl Ursula Hanım’la evlenir ve bu evlilikten Hilal adında bir kızları dünyaya gelir. Fuat Sezgin, Almanya’ya ilk geldiği dönemde uluslararası bir kurulun “İslam Bilimleri Tarihi” üzerinde çalıştığını görür. “Arap-İslam İlimleri Mecmuası”nın 1. cildi yayınlanınca uluslararası kurul kendisini lağvederek bu alanı Sezgin’e bırakır. Sezgin’in yönetiminde yayımlanan mecmua bu alanda en güvenilir kayak haline gelir. 1982’de Goethe Üniversitesi bünyesinde “Arap-İslam Bilimleri Tarihi Enstitüsü”nü kurar. Enstitüde bulunan eserleri kataloglar halinde yayımlar. Daha sonra 5 ciltlik “İslam’da Bilim ve Teknik” adlı eserini yayımlar. 1967’de tamamladığı “Arap-İslam Bilim Tarihi” adlı eseri ise 17 ciltten oluşuyor. Fuat Hoca’nın yayımlanmış çok sayıda eseri vardır. Gülhane Parkı içerisindeki Has Ahırlar binasında 24 Mayıs 2008’de açılan “İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi” de onun katkılarıyla açılmıştır. 
Kızının yaptığı açıklamalara göre Fuat Sezgin ölmeden önce Almanya tarafından haksızlıklara uğratılmış, kitaplarına ve yarım kalan çalışmalarına el koyulmuştur. 12 Mayıs 2017 tarihinde hocanın çalışma odasına ve kitaplarına erişimi engellenmiş olup o tarihten beri kitapları enstitüde esaret altındadır. Ömrünü bu enstitüye adamış bir ilim adamına gösterilen bu tavrın kabul edilebilir bir yönü yoktur.

Yazarın Diğer Yazıları