Sûfi Sinema Günleri'nin Ardından
Ahmet Kuş
Mayıs ayının başında Konya çok güzel bir kültür sanat etkinliğine daha ev sahipliği yaptı. Çok istemiş olmamıza rağmen yoğun gündemimiz sebebiyle “Sûfi Sinema Günleri” kapsamında düzenlenen etkinliklerin ancak bir kısmına katılabildik. Oysa ne kadar çok isterdik bu güzel etkinliklerin tamamına katılabilmeyi fakat mayıs ayının kültür sanat faaliyetleri açısından çok yoğun olması sebebiyle bu isteğimiz gerçekleşmedi. Allah emanetini almaz ve sinema günlerinin ikincisi gelecek yıl düzenlenirse programların tamamını takip etmeyi planlıyoruz. Konya kültür sanat dünyasının henüz bir yaşındaki bu etkinliği eksiğiyle fazlasıyla tamamlandı. Bu tür uluslararası organizasyonların tertip komitesinde yer aldığımız için bu işlerin dışarıdan göründüğü gibi kolay olmadığını gayet iyi biliriz. Sahnedeki küçük bir aksaklık, izleyici sayısının azlığı gibi sıkıntılarda fatura hep tertip komitesine kesilir. Hatta gösterilen tepki çoğu zaman pek de göğüslenecek gibi değildir. Bu işler böyledir, hem etkinliğin planlamasını yapacaksınız, hem finansmanını bulacaksınız, hem de salonları dolduracaksınız… Her şeyden organizasyon heyeti sorumlu! Oysa verilen bunca emeğe rağmen salonlar boş kalıyorsa bunun birinci derecede sorumlusu bizleriz, yani bu şehirde yaşayan ve kendini münevver, sanatsever, kültür adamı olarak tanımlayan herkes…
Madem zülfü yâre dokunduk, sözlerimize aynı mecradan devam edelim… Öncelikle burada dile getirdiğimiz eleştirilerin tamamen iyi niyetle yazıldığının, daha iyiye, daha güzele ulaşmak amacıyla söylendiğinin bilinmesini isteriz. Amacımız “bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek”tir. Bakınız yeri geldi mi bu şehrin şu kadar üniversitesi, şu kadar üniversite öğrencisi var diye övünürüz ama durum ortada işte… Sadece sinema günlerinde değil farklı kurumlar tarafından düzenlenen çoğu kültür sanat etkinliğinde salonlar boş kalıyor. “Ama haberimiz yoktu” diyenleri duyar gibi oluyorum. “Duymadık” bahanesinin ardına gizlenenler, kusura bakmayın ama bu gerekçe hiç de inandırıcı değil… Yaşadığımız çağ tam manasıyla bir iletişim devri… Üstelik eskisi gibi değil, çeşitlenen kitle iletişim araçları ve sosyal medya sayesinde bir haberin milyonlarca kişiye ulaşması an meselesi. Yani bu geçerli bir argüman değil artık… Etkinliklere sadece Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencileri ve öğretim üyeleri gelmiş olsaydı salonlarda oturacak yer kalmazdı!
Her neyse “üzümün çöpü, armudun sapı” deyip bahane bulmaya lüzum yok, yapılan iş çok güzel, onun için gelecek yıllarda da devam etmeli… Temennimiz ve çabalarımız “Sûfi Sinema Günleri”nin gelenekselleşmesinden yanadır. Her etkinlikte mutlaka ufak tefek eksiklikler olur, önemli olan bu tür pürüzlere takılıp kalmadan istikrarlı bir şekilde bu güzel faaliyetin nasıl devam ettirilebileceğiyle ilgili kafa yormaktır. Yazımızın başından beri olumsuz bir çerçeve çizdik diye sinema günlerinin programını beğenmediğimiz filan düşünülmesin, aksine seçilen filmleri ve konuşmacıları çok beğendik. Her ne kadar organizasyon komitesinde yer almasak da “Sûfi Sinema Günleri”yle ilgili ilk haberler çıkmaya başlayınca en az organizasyon komitesindeki dostlarımız kadar heyecan duyduk. Bu aziz millet için, bu mukaddes şehir için ne yapılırsa, o işin yanındayız, destekçisiyiz.
Festivaller bir büyükşehri yaşanabilir şehirler sıralamasında daha da üst sıralara taşıyan faaliyetler olmasının yanı sıra şehirlerin tanıtımında da son derece önemli bir işlevi yerine getirir. Bazı şehirler vardır ki adları düzenledikleri bu festivallerle birlikte anılır. Mesela Saraybosna, uluslararası sanat camiasında, 1995 yılından beri düzenlenen film festivali ile anılmaktadır. O günden beri Saraybosna Film Festivali bir marka olmuştur. Her yıl festivalin düzenlendiği ağustos ayında Saraybosna birbirinden güzel etkinliklere sahne olur. Dünyadaki emsalleri gibi “Sûfi Sinema Günleri” de uzun yıllar boyunca devam etmelidir.
Sözlerimizi tamamlarken başta İl Kültür ve Turizm Müdürümüz Abdüssettar Yarar olmak üzere sinema günlerinin düzenlenmesinde emeği geçen, katkısı olan herkesi canı gönülden tebrik ediyoruz. Yazımızın başında da bahsettiğimiz gibi şayet yaşadığımız bu şehri seviyorsak, bu şehri daha da iyi yerlerde görmek istiyorsak şehrimiz için yapılan faaliyetleri sahiplenmeliyiz ve yapılan iyi işleri gönülden desteklemeliyiz.