Ahmet Kuş

Ramazan'a Dair Bazı Hususlar

Ahmet Kuş

Ramazan-ı Şerif tüm bereket ve rahmetiyle devam ediyor. Ramazan’ın diğer aylara göre farklı bir iklimi var ve bu iklim bütün güzellikleriyle şehirleri kuşatıyor. Şehirler fizikî olarak değişse de bu iklim yüzyıllardan beri aynı şekilde tezahür ediyor. Orucu sadece insanlarda değil her şeyiyle şehirde de hissediyorsunuz. İnsanların yüzlerindeki masumiyet ve sükûnet size huzur telkin ediyor. Açık konuşmak gerekirse ben öyle “eski Ramazanlar şöyle iyiydi¸ nerede o eski Ramazanlar” gibi sözlerle eskiyi kutsayıcı söylemleri gerçekçi bulmuyorum. Zaman değişse de orucu bir ibadet olarak görenler için değişen bir şey yok. Maddi imkânlar açısından belki değişiklikler olmuş olabilir ama bu orucun özünü ve anlamını değiştirmez. Şekle takılıp kalırsak manayı kaçırırız. Yani bir dönem o günün şartlarına göre iftar vaktinin girişi top atılarak bildirilmiş ve hoparlörün yaygınlaşması¸ kitle iletişim vasıtalarının gelişmesi ve çeşitlenmesiyle birlikte bu adet terk edilmiştir. Şimdi vay Ramazan topu tarihe karıştı¸ vay davulcular artık gelmiyor diye yakınmanın anlamı yok… Boşu boşuna nostalji edebiyatı yapmak abesle iştigaldir. Asıl mesele orucun her şeyden önce bir ibadet olduğunu unutmamaktır. Allah bizleri Ramazan’ın feyz ve bereketinden nasiplendirsin¸ inandığıyla amel eden salih müminlerden eylesin…             

 

İnsanız¸ fıtratımızda hataya meyil var. Nefsimize uyup hata etsek de tövbe edip Allah’ın affına sığınırız. İnsanları hatalarından¸ günahlarından dolayı aşağılamak¸ onları hizaya getirmek de bizim öncelikli vazifelerimizden değildir. Bizler sadece kırıcı olmadan onları uyarmakla ve Allah’ın onlara hidayet vermesini dilemekle mükellefiz. Şu mübarek günlerde bazılarının alenen oruç yemesi elbette bizleri üzüyor ama onlar için Allah’tan hidayet dilemekten de başka yapacağımız bir şey yok. Gidip orucun tüm yetişkin ve aklı başında sağlam Müslümanlara farz olduğunu söylesek¸ adam zaten kavga için bahane arıyor¸ al başına belayı… Her neyse Allah cümlemizi şeytanın hilelerinden ve nefsin dizginlenmeyen arzularından korusun!      

 

Malum Ramazan’ın güzelliklerinden birisi de itikâftır. İtikâf günleri yaklaştığı için biraz da itikâftan bahsedelim. Peygamberimiz (s.a.v.) itikâf konusundaki hadis-i şeriflerinden birisinde şöyle buyurmaktadır: “Ramazan’da on gün itikâf eden¸ iki defa (nafile) hac yapmış gibi sevap kazanır.” Ramazan ayının son on gününde¸ Allah’ın rızasını kazanmak üzere dünya işlerinden ilgiyi kesip gece gündüz bir mescit ya da camiye kapanarak ibadet etmeye itikâf denir. İtikâfa girilen mescitte beş vakit namaz kılınıyor olması gerekir. Ramazan-ı Şerif’te itikaf¸ müekked sünnettir. İtikâf¸ sünnet-i kifaye olduğu için bir yerleşim biriminde birkaç kişi itikâfa girerse¸ diğerlerinin bu sünneti yapması gerekmez. İmkânı olanların itikâfa girmesi yeterlidir. İtikâf eden kişi camide yiyip içer ve camide yatar. Abdest için dışarı çıkabilir. İtikâfa girenlerin oruçlu olması şarttır. Sadece Şafii mezhebinde oruçlu olma şartı yoktur. Diğer üç mezhepte oruçlu olma şartı vardır. İtikâfa girerken niyet etmek ve bu niyeti dille de söylemek gerekir. İtikâf sırasında kötü ve çirkin söz söylememek¸ Ramazan’ın son on gününü ve cemaati kalabalık olan mescidi tercih etmek¸ itikâf günlerinde Kuran¸ hadis¸ Allah’ı zikir ve ibadetle meşgul olmak ve temiz elbise giyip güzel kokular sürünmek itikâfın adabındandır. İtikâfa giren kişi mescitten ancak şerî¸ zaruri ve tabii ihtiyaçları için çıkabilir. Bunların dışında mescitten çıkmak itikâfı bozar.

 

Hamdolsun itikâf Konya’da da yaşatılan bir sünnet. Dileyen Müslümanlar müftülüklerin belirlediği ve ilan ettiği cami ve mescitlerde itikâfa girebiliyorlar. Kadınlar camide itikâf yapamaz. Evde yapmaları da şarta bağlıdır. Eğer mescit olarak kullandıkları bir oda varsa¸ o odada itikâfa girebilirler. Kadınlar itikâfa girdikleri zaman yemek pişirmek¸ temizlik yapmak gibi ev işlerini de terk etmeleri gerekir. Sadece ibadetle meşgul olabilirler. Kadının itikâfa girebilmesi için hayız ve nifastan temiz olması ve kocasından izin alması gerekir.   

 

Ramazan ayında Konya’mızda yaşanan bir güzellikten bahsederek yazımızı bitirelim. Ramazan’da Konya’da sadece eş dost¸ hısım akraba ya da zenginler birbirini davet ediyor gibi bir algı varsa da bunun istisnaları da bulunuyor. Bazı iftar sofralarında fakir fukara da unutulmuyor. Örneğin eski Konya’nın kalbi diyebileceğimiz Kapı Camii ve civarı her yıl bu iftarların en güzellerine şahit oluyor. Bedesten adıyla da bilinen Tarihî Konya Çarşısı’nda ticaretle iştigal eden bir grup esnaf her yıl evsiz barksız garibanlarla birlikte iftar ediyor. Genellikle Kapı Camii ve Aziziye Camii civarında verilen bu iftarlara Bedesten’in müdavimi olan meczuplar katılıyor. Bu meczuplar için “Konya’nın Gülleri” tabiri de kullanılır. Konya’nın Gülleri için düzenlenen iftarlar genellikle Kapı Camii ve Aziziye Camii civarında düzenlense de bazen iftar sahibi bu garibanları evine¸ fabrikasına ya da bağına da götürüyor. Her iftardan sonra iftara katılan garibanlara “diş kirası” adı verilen zarf içerisinde bir miktar sadaka da dağıtılıyor. Konya’nın Gülleri için düzenlenen iftarlar yıllardan beri yaşatılan güzel bir gelenektir. Konya Çarşısı’nın müdavimleri olan bu meczuplar sadece Ramazan’da değil sair günlerde de kollanır ve gözetilir. Özellikle bazı çarşı esnafı bu gariplerin harçlığını eksik etmez¸ onların gönlünü hoş tutar ve çay¸ çorba içirmeden bırakmazlar. Bedesten bu gariplerin güvenli bir sığınağıdır. Allah fakir fukarayı¸ meczupları¸ miskinleri¸ ihtiyaç sahiplerini ve yolcuları görüp gözetenlerden razı olsun…    

Yazarın Diğer Yazıları