
Mevlâna'yı Anlamak
Ahmet Kuş
Mevlâna Muhammed Celaleddin Rumî’nin 744. vuslat yıldönümü anma faaliyetleri geçtiğimiz günlerde düzenlenen törenlerle sona erdi. Her yıl olduğu gibi yine bu yıl da bir takım faaliyetler düzenlendi. Çeşitli konuşmacılar Mevlâna Muhammed Celaleddin Rumî hakkında konuşmalar yaptılar. Sema törenleri ve musiki meclisleri düzenlendi, çokça sergi açıldı. Hatta Türbeönü’ndeki meydana kıl çadır bile kuruldu. Yani turizm açısından ne gerekiyorsa o yapıldı. İnşallah içimizde Mevlâna’nın öğütlerinden nasiplenenler olmuştur da emekler boşa gitmemiştir… Ama bendeniz bu konuda pek fazla ümitli değilim. Ya bir şeyler yanlış anlaşıldı ya da biz olaylara farklı bir açıdan bakıyoruz. Mevlâna birazcık anlaşılsaydı yaşananların çoğu olmazdı diye düşünüyorum. Açık konuşmak gerekirse şu anda Mevlâna üzerinden rant devşiren ve bu alanı kimselere kaptırmak istemeyen öyle gruplar var ki bunlar kendi aralarında bile anlaşamıyorlar. Hatta bu gruplar çoğu zaman yanyana gelmek bile istemiyorlar. Herkes birbirinin kuyusunu kazmanın peşinde… Posta oturan dünyanın kendi etrafında döndüğünü filan zannediyor. Oysa bu kadar kasmaya ve gurura hiç gerek yok. Şu anda Mevlâna’yı anma adına düzenlenen faaliyetlerin çoğu Mevlâna’nın ölümünden sonra ortaya çıkan ritüellerdir. Asıl mesele onun yazdıklarını okuyup, anlamak ve uygulamaktır. Gerisi teferruattır. Mevlâna’nın eserlerinin çok güzel çevirileri yayınlandı. Hz. Pir bu kitaplar okunsun diye yazdı. İnanın içlerinde öyle güzel konular var ki okuduğunuz zaman zaten kafanızdaki Mevlâna algısı da büyük oranda değişiyor.
Aslında işin en başında yapılan vahim bir hata bizi içinden çıkamayacağımız bir girdaba sürüklüyor. Bir kere Mevlâna Muhammed Celaleddin Rumî’nin bir turizm unsuru olarak görülmesi yanlış… Şeb-i Arûs’un Konya adına tescil edilmesi, hatta Konya haricinde Şeb-i Arûs düzenlenmesini engellemeye çalışmak filan bizi çok yanlış bir mecraya sürüklüyor. Bırakın Mevlâna her yerde yâd edilsin, her yerde okunsun. Bu konuda önceliğimiz yıllardan beri devam eden bir takım hataları düzeltmeye yönelik girişimler olmalı. Mevlâna her şeyden önce bizler gibi bir kul, kul olmanın ötesinde aynı zamanda ömrünü ilme adamış bir mütefekkir. Bazı art niyetli şahısların ısrarla Mevlâna’yı sadece bir şair gibi sunmaları hatta daha da ileri giderek onu bir filozof gibi göstermeleri Mevlâna’yla ilgili tasavvurlarımızı alt üst ediyor. Anadolu Selçukluları döneminde yaşayan Mevlâna; düşünen, araştıran, irşad eden, talebe yetiştiren, kitaplar kaleme alan bir âlimdi. Ömrü medreselerde ve halkın içerisinde geçti. Son nefesini verene kadar ilimle, irfanla uğraştı. Onu kim bu özelliklerinden başka bir şekilde göstermeye çalışıyorsa ve kim onun üzerinden dünyalık devşirmeye çalışıyorsa bilin ki yanlış yoldadır. Aslında bu konuda söylenecek çok söz var ama yerimiz kısıtlı ve bu konuyla ilgili olarak okuyucumuz Yusuf Güneş’in gönderdiği bir e-posta var. Okuyucumuz tarafından kaleme alınan bu yazıyı sizlere olduğu gibi aktarıyoruz; “Geçen gün İstanbul’dan dönüyordum. Uçakta Konya'ya gezmeye gelen yaklaşık 15 kişilik bir grupla karşılaştım. Yaşları 40-50 arasında olan ve kadınlardan oluşan bu grup Mevlâna haftası münasebetiyle Konya'ya geliyorlarmış. İlk görüşte hayat felsefelerini anlamak çok da zor olmadı. Art arda gelen espri çabaları ve gevrek kahkahalarla gerçekten pek de bir neşeliydi bu ablalarımız. Selfiler yapıldı, gezi detayları mütalaa edildi. Hostes de bu neşeli ablalarımıza iyi eğlenceler dileyerek servis yaptı. Evet, Mevlâna hazretlerinin manevi makamına neşesine neşe katmaya gelen bu insanlar acaba Konya'da aradıkları şeyi bulabilecekleri mi? Yıllar önceki bir otobüs seyahatimde Konya'ya Şeb-i Arûs törenlerine gelen ve dönüş yolunda olan bir hanımefendinin telefondaki sitemi aklıma geldi. Aradığım maneviyatı hiçbir şekilde bulamadım diyordu karşısındakine… Evet, Mevlâna hazretlerine eğlence aramaya gelenler acaba aradıklarını bulabilirler mi? Ya da Mevlâna ziyaretinden umduğunu; “Mevlâna önümüzü açsın da daha çok gezelim” diye anlatan ve bu ifadeyle âleminde vahdaniyet düşüncesinin paramparça olduğu anlaşılan bir insan Hz. Mevlâna’nın manevi atmosferini tam olarak hissedebilir mi? Hz. Mevlâna “gel ne olursan ol yine gel” derken Allah’ın rahmetinin genişliğini ve işlenmiş hiçbir günahın affedilmesinin önünde engel olmadığını mı anlatmak istemiştir, yoksa gezmeye, eğlenmeye gelin mi demek istemiştir? Evet, sevgili dostlarım Allah hepimize hidayet versin… “Bir dergâha gelen, bir meyve bahçesine gelmiş gibidir, meyvelerin hepsine eli yetişmese de hissesiz de kalmaz” diyen Bediüzzaman’ın sözleriyle dua ederek bitirelim yazımızı inşallah…”