Ahmet Kuş

Kündekâri Ustası Mevlüt Çiller

Ahmet Kuş

Ülkemizin tanınmış kündekâri ustalarından Mevlüt Çiller, Kurban Bayramı’ndan beş gün önce vefat etti. Çiller’in naaşı 27 Ağustos 2017 tarihinde Hacıfettah Mezarlığı’na defnedildi. Mevlüt Çiller, Türk-İslam sanatında önemli bir ahşap süsleme tekniği olan kündekâri sanatının günümüzde yaşayan az sayıdaki ustalarından birisiydi. En güzel örnekleri Selçuklu ve Beylikler dönemine ait olan kündekâri sanatı, Osmanlı döneminde de mimari eserlerde yaygın olarak kullanılan bir süsleme sanatıydı. Cumhuriyet döneminde bu işi bilen ustaların azalmasıyla birlikte kündekâri de çoğu süsleme sanatı gibi yok olma sürecine girdi. Mevlüt Çiller, ülkemizde kündekâri sanatının yeniden diriltilmesinde öncü rolü üstlenen son ustalardan birisiydi.

Kündekâri, Türkçede “tutmak, kavramak” anlamındaki “künde” kelimesinden gelmektedir. Kündekâri, üzeri süslemeli ahşap kayıtların tablalara çivisiz, tutkalsız olarak yerleştirilmesiyle elde edilen bir ahşap sanatıdır. Tablalar birbirine delik ve zıvanalarla bağlandığı için parçaların işlemesi ve deforme olması mümkün değildir. Kündekâri tekniği, ahşap oyma sanatlarının en zor olanıdır. Kapı kanadı, pencere kanadı, minber oymalığı nereye uygulanacaksa önce 1/1 ölçekli kompozisyonun çizimi yapılır. Daha çok geometrik şekilli ve yıldızlardan oluşan kompozisyonun önce tablaları (parçaları) hazırlanır. Bunların üzeri bitkisel motiflerle süslenir, kenarlarına zıvana açılır. Kayıtların yerleştirilmesi için tablaların kenarlarına delikler açılır. Oluşturulan kompozisyon tablalar yardımıyla ana iskelette açılan kinişlere (deliklere) geçirilir. Kündekâri tekniği 12. ve 13. yüzyıllarda Mısır ve Anadolu’da yaygın olarak kullanılmıştır. Konya’daki Alâeddin Camii’nin minberi, kündekâri sanatının Anadolu Selçuklu dönemindeki ilk örneklerinden birisidir. Beyşehir Eşrefoğlu Camii, Sivrihisar Ulu Camii, Divriği Ulu Camii ve Kayseri Hunat Hatun Camii’nin minberleri de kündekâri sanatının günümüze ulaşan en güzel örnekleridir.

Uzun bir süre unutulan kündekâri sanatının günümüzde yeniden diriltilmesinde çok büyük emekleri olan Mevlüt Çiller, 1942 yılında Konya’da doğdu. Aslen Meram ilçesine bağlı Yaylapınar (Evdireşe) köyünden olan Çiller’in babası Hüseyin Efendi, annesi Şerife Hanım’dır. Mevlüt Çiller iki yıllık dini eğitimden sonra ilkokulu tamamlayıp babasının isteği üzerine marangozluk mesleğine çırak olarak başladı. Çeşitli ustaların yanında yetişen Çiller, kündekâri sanatını meslektaşları arasında Çolak Ali diye tanınan Ali Adıbelli’den öğrendi. Marangozluğa olan büyük merakı sayesinde Çiller gittiği her yerde ahşap eserleri inceleyerek kündekâri sanatının sırlarını çözmeye çalıştı. Kalfalığı sırasında Sahip Ata Camii ve Konya Alâeddin Camii’nin kündekâri unsurlarının tamirinde görev aldı. Daha sonra muhtelif yerlerde incelediği eserlerin mahiyetine kendinden de bir şeyler katarak ustasının gözetiminde yeni eserler vermeye başladı. Yaptığı çalışmalar ve gayretleri sayesinde bir süre sonra ustalık mertebesine ulaştı. Ustalık döneminde mihrap, minber, vaaz kürsüsü, kapı ve pencere kanatları gibi daha hacimli ve iddialı eserler ortaya koymaya başladı. Cihanbeyli ilçesinin Yeniceoba kasabasına bağlı Kütükkuşağı Köyü Camii minber ve vaaz kürsüsü Mevlüt Çiller’in ilk eserleridir. Mevlüt Çiller yaptığı bu eserler sayesinde unutulmaya yüz tutan bir Türk-İslam sanatı olan kündekâri tekniğinin Anadolu’da yeniden ihya edilmesine vesile oldu. Aynı zamanda ortaya koyduğu birbirinden güzel eserlerle bu ecdat sanatının yurtiçi ve yurtdışında tanınmasını sağladı.

Mevlüt Çiller bazı eserlerinde Arapça yazıyla “Amele Mevlüd Çiller el-Konevî” imzasını kullanmıştır. Konya Meram Hasbeyoğlu Camii, Ankara Kocatepe Camii, Konya Büyükşehir Belediyesi, Tokyo Camii, İstanbul Alvarlı Efe, Bursa Şeyh Edebali Camii, Burdur Çelikbaş Konağı, Tokyo Dr. Umezu Sanat Galerisi Mevlüt Çiller’in eserlerinin bulunduğu bazı yapılardır. Ayrıca fanatik bir Yahudi tarafından yakılan Kudüs’teki Mescid-i Aksa’nın minberi de Mevlüt Çiller tarafından İslam dünyasındaki en eski minberlerden alınan örneklere göre yenilenmiştir. Konya’da kündekâri sanatıyla iştigal eden Ahmet Yılçay da bu sanatı Mevlüt Çiller’den öğrenmiştir.

Her fani gibi Mevlüt Usta da Darül Beka’ya göç etti. Ne mutlu ki ardında çok sayıda güzel eser bıraktı. Her şeyden önemlisi ülkemizde yok olan bir ecdat sanatını yeniden diriltti. Şayet o öncülük etmeseydi Anadolu’daki yok olan ya da can çekişen çoğu sanat gibi kündekâri de unutulup gidecekti. Temennimiz Mevlüt Usta’nın adının da sanatı gibi yaşamasıdır. Hiç bir şey yapılamasa bile ortaya koyduğu işler fotoğraflanarak bir kitap haline getirilebilir. Bu kitapta ustayla ve eserleriyle ilgili bilgilere de yer verilebilir. Günümüz Türk-İslam sanatına çok önemli katkıları olan Mevlüt Usta’ya Konyalıların vefa göstereceğini ümit ediyorum. İnşallah çoğu fani gibi hayatın hay huyu içerisinde Mevlüt Çiller de unutulup gitmez… Şimdilik elimizden gelen birkaç paragrafla da olsa onunla ilgili tarihe kayıt düşmek. Olur ya kadirşinas birileri kitap hazırlayacak olursa kitabın fotoğraflarını herhangi bir karşılık beklemeksizin memnuniyetle çekebileceğimizi de buradan ifade edelim. Allah taksiratını affetsin, mekânı cennet olsun…           

          

             

Yazarın Diğer Yazıları