
KÜLTÜR VE FOTOĞRAF
Ahmet Kuş
Fotoğraf bize başka sanat dallarının tam olarak anlatamadığı insan ve doğanın hikâyesini anlatır. Görünmeyeni gösterir¸ görüneni daha da belirginleştirir. Fotoğrafın ayrı bir tadı ve dili vardır. Fotoğraf anın dondurulması özelliğiyle tüm sanatlardan farklı bir konuma ulaşmıştır. Fotoğrafçı bu dünyayı nasıl kurar? Sorusu hiç de öyle kolayca cevaplanabilecek bir soru değildir. İşte burada kültür ve bilgi devreye girer. Her alanda olduğu gibi fotoğraf sanatında da başarının anahtarı bilgidir. Bilgi ise birikim demektir. Bu açıdan bakınca ülkemizde fotoğraf sanatında belirli noktalara gelmiş ustalarda bazı ortak özelliklere rastlarız. Türk fotoğrafının bu ustaları güçlü üsluplarıyla¸ hayat karşısındaki tavırlarıyla¸ insan ve doğaya bakışlarıyla kendilerine has bir üslup ortaya koyabilmişlerdir. Öncelikle sanatı bir kültür işi olarak kabul edip, ona göre çalışmak gerekir. İşte bu anlamda başarılı olan fotoğrafçılar her şeyden önce birer kültür adamıdırlar. Bunun için sürekli bilgi peşinde olduklarını¸ öğrenmeyi tüm hayatlarına yaydıklarını söyleyebiliriz.
Fotoğrafçı öncelikle bir tarih ve dil şuuruna sahip olmalıdır. Sanat bir ülkenin gerçeklerini dikkate almazsa havada kalmaya mahkûmdur. Fotoğraf sadece teknik bir olay değildir. Teknik açıdan çok bilgili ve gayretli pek çok kişi gerekli kültürel birikime sahip olmadıkları için sanatta çok cılız kalmışlardır. Türk fotoğrafçılık tarihinde bu meselelere çokça kafa yoran¸ çokça kalem oynatan fotoğrafçı Gültekin Çizgen bakın bu konuda neler söylemiş; “Londra'yı gezerken bir duvarda ‘daima al ve hiçbir zaman verme’ yazılı bir slogana rastladım. Doğu'nun karşıtı Batı işte bu cümlede saklı. Bir inancım da Doğu'daki sanatın Batı karşısında hiç de aşağılık duygusuna kapılacak bir noktada olmadığıdır. Hindistan'da Yeni Delhi'yi gezerken bir Sih'in yastık yorgan satan dükkânında Hint halk motifleri olarak işlenmiş fil ve tavus kuşu motiflerinde Fransız resminin figürlerini gördüğümde Doğu'nun başına gelenleri bir kere daha anlamıştım. Fukara Hintli¸ Fransız sanatından yararlanmadığına göre¸ durum apaçık ortadaydı. Tarih içinde batıdan ve doğudan¸ batıyı gezen ve bu iki kültür üzerine kelam etmiş herkes bu tariflerde birleşiyor. Doğu ve Batı'nın felsefesi veren ve alan olarak sembolleşiyor. Şimdi birbirinden bu kadar farklı¸ ayrı temellerin üzerinde yükselen kültürlerin¸ sanatların akımları elbette farklı olacaktır.”
Bir fotoğrafçı hangi dünya görüşüne sahip olursa olsun önceliği yerlilik olmalı. Yabancı hayranlığıyla¸ bir takım özentilerle bir yere varılamaz. Bir kişi herhangi bir yabancı kültüre hayran olabilir ve hatta onu sevebilir ama hiçbir zaman oraya ait olamaz. Sanatçının beslendiği ana kaynak yerel kültür olmalı. Sanatçı hayat algısını adeta bir süzgeçten geçirerek ortaya koymalı. Önceliğimiz mensubu olduğumuz milletin kültürünü öğrenmek olmalı. Her konuda Batı'yı tek referans olarak kabullenme alışkanlığımızı bir tarafa koymadan sanat alanında yeni bir şey yapamayız. Genel olarak durum böyle olsa da Türk fotoğrafçılık tarihinde de akılda kalıcı işler üreten sanatçılar bulunuyor. İbrahim Zaman¸ İzzet Keribar¸ Sabit Kalfagil¸ Hüsnü Gürsel¸ Ara Güler¸ Yusuf Darıyerli¸ Arif Aşçı¸ Nuri Bilge Ceylan¸ Sami Güner¸ Ozan Sağdıç¸ Gültekin Çizgen¸ Cüneyt Oğuztüzün ve Cemal Gülas bu sanatçılardan sadece bazılarıdır.
Yerellikten beslenmeyen hiçbir sanat hareketi uzun soluklu olamaz. Çekilen her fotoğrafın bir mesajı olmalı¸ mesajı olmayan fotoğraf kısa sürede unutulur gider. Önemli olan akılda kalıcı olmaktır. Bir mesajı olan ve unutulmayan fotoğraflara birkaç örnek vererek yazımızı tamamlayalım. Örneğin Ara Güler'in 1950'li ve 1960'lı yıllarda İstanbul'da çektiği siyah beyaz fotoğrafların her biri birer efsanedir. O dönemin mekânlarını ve insanlarını anlatan bu fotoğrafları unutmak neredeyse mümkün değildir. Örneğin hamallar fotoğrafı¸ belgesel fotoğrafa son derece iyi bir örnektir. Ara Güler ülkemizde belgesel fotoğrafçılığa ilk başlayan kişilerden birisi olduğu için çok şanslıdır. Onun fotoğrafa başladığı dönemde henüz mekânlar otantikti ve her taraf fotoğrafik öğelerle doluydu. Onu şanslı kılan diğer bir öğe de Magnum gibi dünyaca ünlü bir fotoğraf ajansında çalışmış olmasıdır. Ara Güler'i başarıya taşıyan asıl sebep ise fotoğrafçılıktaki istikrarıdır. Ülkemizde fotoğraf alanında zirveye ulaşan ve güzel işlere imza atan kişiler elbette ki bu kadarla sınırlı değil. Örneğin 1988 yılında Irak'ın Halepçe şehrinde Saddam Hüseyin devlet başkanı iken Irak'ın kuzeyinde bir katliam yaşanmıştı. Zehirli gaz kullanılan bu katliamda binlerce masum insan ölmüş ve katliamdan kaçanların çoğu ülkemize sığınmıştı. Bu olaylar sırasında foto muhabiri Ramazan Öztürk tarafından çekilen, yerde ölmüş vaziyette yatan anne ve kucağındaki bebek fotoğrafı da unutulmayan fotoğraflardan biridir. Aradan 29 yıl geçmesine rağmen bebeğin yüzünü unutmak mümkün değil. Bir mesaj içeren fotoğraf aradan değil 29 yıl, asırlar geçse bile asla unutulmaz.