Ahmet Kuş

Büyük Dava Adamları

Ahmet Kuş

Bugün sizlere İrfan Küçükköy’ün “Büyük Dava Adamları” adlı eserini tanıtmaya çalışacağız. İkinci baskısı Eylül 2016 tarihinde yayınlanan kitabın ön kapağında şu ifadeler bulunuyor; “Siyasi platform bir sonuçtur. 21.asrın başında Türkiye halkı, millî ve mukaddesatçı bir sosyal yapıya, yeniden güçlü bir surette sarılmışsa, bunda dava adamlarının rolü inkâr edilemez. Türkiye halkı, bu sosyo-kültürel yücelişe dava adamlarının omuzlarında yükselmiştir. Sunduğumuz yüz dava adamı önde yürüyenlerdir. Dava adamları projektörlerdir. Gözlerini yumanlar olsa da projektörler ışıklarını yaymaya devam ederler. Hatta asırları aydınlatmaya…” Aslında bu sözler kitabın yazılış gayesini de kısaca özetleyen ifadelerdir. İrfan Küçükköy, kitabına aldığı dava adamlarının birkaçı hariç, hepsi ile yakınlığı, dostluğu, arkadaşlığı, en azından vicahî tanışıklığı olan birisidir. Üstelik onun tanıdığı dava adamlarının sayısı kitaba alınanlarla da sınırlı değildir.

İrfan Küçükköy, 1942 yılında Çumra ilçesine bağlı Küçükköy’de doğdu. Köyünde okuduğu ilkokulun ardından 1963 yılında Konya İmam Hatip Okulunu, 1967 yılında Konya Yüksek İslam Enstitüsünü bitirdi. Öğrenimini sürdürürken tanınmış hocalardan medrese usulü dersler aldı. Yüksek lisans öğrenimini “Sultan II. Mahmud’un Fermanları” adlı teziyle İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi, Türk İktisat Tarihi Kürsüsünde tamamladı. 1966 yılında Afyon’a vaiz olarak tayin oldu. Ardından atandığı İstanbul’da vaizliğin yanı sıra 10 yıl gazetecilik yaptı. Merkezi Konya’da olan Mücadele Birliği hareketinin öncüleri arasında yer aldı. İstanbul Müftülüğüne bağlı Şer’i Siciller Arşivi’nde görevlendirildi. Bu görevdeyken Şeyhülislamlık zamanından kalma 10 binden fazla arşivlik tarihî defteri tozlu sandıklardan çıkarıp tanzim etti. Meşihat Kütüphanesi’ndeki kitapların, el yazması önemli eserler dâhil, eski eserler inceleme formatıyla kimliklerini çıkardı. Bir süre de TDV İslam Ansiklopedisi Kütüphanesi’nde kütüphane ve dokümantasyon müdürü olarak görev yaptıktan sonra talebi üzerine Üsküdar İmam Hatip Lisesine tayin oldu. Emekli olduktan sonra 2000 yılında Konya’ya yerleşti. Bir dönem özel radyo ve televizyonlarda dinî programlar da yapan Küçükköy’ün yayımlanmış kitapları şunlardır; Zamanımızda İslam’ın Yayılışı, Bir Uyanışın Anatomisi: Mücadele Birliği, Kültürel Mekke-i Mükerreme, Peygamber Şehri: Medine-i Münevvere, Büyük Dava Adamları, Huzurnâme.      

Necip Fazıl, Osman Yüksel, Cemil Meriç, Nurettin Topçu, İsa Yusuf Alptekin, Haluk Nurbaki, Erol Güngör, Sabahattin Zaim, Ahmet Kabaklı, Sezai Karakoç, Sabri Ülker, Ali Ulvi Kurucu, Hayrettin Karaman, Halil İnalcık, Osman Turan, Fuat Sezgin, Süheyl Ünver, Arif Nihat Asya, Hacıveyiszade Mustafa Efendi, Hasan Hüseyin Varol ve Tahir Büyükkörükçü kitapta bulunan dava adamlarından bazılarıdır.

Son olarak kitapta yer alan bir hatırayı naklederek yazımızı bitirelim. “Ülker şirketinin sahibi Sabri Ülker’i 1981 yılında vicahen tanıma imkânı buldum. Bu tarihlerde Şer’iyye Sicilleri Arşivi uzmanlığında görev yapıyordum. Arşivde görevli bir memur arkadaş benden ricada bulundu. Kardeşi Ülker fabrikasında işçi olarak çalışıyormuş. Arkadaşın ifadesine göre mesai arkadaşlarının kusuru yüzünden işten atılmış. Mağdur vaziyette imiş. Sabri Ülker Beyle görüşürse tekrar işe alınabilirmiş. Bunu benim anlatmamın daha inandırıcı olabileceğini söyledi. Arkadaş müftü ile de görüşmüş. Onun selamını da götürdük. Fabrikasındaki çalışma odasında bizi saygı ile karşıladı. Hal hatırdan sonra biz konuyu açtık. Arkadaşın kardeşini hemen tanıdı. Yüzlerce işçinin her birini tek tek tanıyor muydu acaba? Bende böyle bir intiba doğdu. ‘Onu tekrar almam hiç mümkün değil’ dedi. ‘Onlar bana öyle sıkıntılar yaşattılar ki anamdan emdiğim süt burnumdan geldi’. Sonra uzun uzun anlatmaya başladı. Olayın 12 Eylül’den hemen önce cereyan ettiğini tahmin ediyorum. ‘İşçiler ücretlerin azlığı gerekçesiyle ve başka sebeplerle fabrika içinde gösteri kararı almışlar. O tarih itibarıyla bunun anlamı, dışarıdan gelen işçilerle, öğrencilerle fabrikayı yakıp yıkmaktır. Pek çok fabrika aynı akıbete uğradı. Gösteriyi pazartesi günü yapacaklarmış. Çarşamba günü biz bunu haber aldık. Acilen bir karar verdim. Pazartesiye kadar bütün işçilere ücretli izin verdim. Fabrikanın faaliyetlerini tatil ettim. Herkes ayrıldıktan sonra gece bekçilerini de izne gönderdim. Aynı gün sanayiden ustalar buldum. Amele pazarından işçiler getirdim. Tırları hazırladım. Üç gün içinde bütün fabrikayı söktürdüm. Tırlara yüklettim. Ankara’da fabrika kurmak için bir yer temin ettirmiştim. Bütün fabrikayı Ankara’ya taşıdım. Fabrikanın her yerine 1 ay sonra işe başlamak üzere işçilerin 1 ay izinli olduklarını yazdırıp astırdım. Fabrikanın kapılarını sonuna kadar açtırdım. Bazı işçiler ellerinde demir çubuklarla gelmişler. İçeri girince manzarayı gördüler. Moralleri bozuldu. Bağırıp çağırıp duvarları yıkarak gösteriler yaptıktan sonra dağılıp gittiler. Böylece gazetelere haber oldular. Yeni fabrikayı Ankara’da kuracaktım. İstanbul’da kurdum ve 1 ay sonra üretime yeniden başladım. Bu arada işçileri tahrik eden 50 işçinin de işine son verdim. Bunlardan biri de senin kardeşindir.’ Arkadaş savunma yapmak için ‘benim kardeşim hafız’ dedi. Hafız, hoca da çalıştığı işyerini, ekmek teknesini nasıl yakıp yıkacak? İşyeri sahiplerinin o günlerde nasıl zorluklar çektiğini anladığımız gibi Sabri Ülker Beyin ne kadar akıllı ve tedbirli olduğunu da anladık. Takdirle karşıladım.”               

     

Yazarın Diğer Yazıları