
Beyhekim Mescidi'nin Mihrabı
Ahmet Kuş
Almanya’nın Berlin şehrinde bulunan Pergamon Müzesi dünyanın en etkileyici müzelerinden birisidir. En modern sergileme tekniklerinin kullanıldığı müzelerdeki eserlerin çoğunluğu Mısır, Ortadoğu, Anadolu ve İran’da yaşamış medeniyetlere ait parçalardan oluşuyor. Batılılar tarihî eserleri ülkelerine götürebilmek için olmadık yöntemlere başvurmuşlar. Konsoloslar, seyyahlar, misyonerler, arkeologlar ya da yolu bir şekilde bu ülkelere düşenler yanlarında birkaç parça tarihî eser alarak ülkelerine dönmüşler. O dönemlerde eski eserlerin kıymeti pek bilinmediği için söz konusu ülkeleri talan etmeleri pek zor olmamış. Bazen büyükçe bir tapınağı parça parça söküp götürdükleri gibi, bazen de kıymeti parayla ölçülemeyecek kadar değerli küçük bir parçayı ellerini kollarını sallayarak alıp götürmüşler. Bir Selçuk dönemi eseri olan Konya’daki Beyhekim Mescidi’nin mihrabı da Pergamon Müzesi’nin İslam Eserleri Bölümü’nde bulunuyor.
Beyhekim’in mihrabını çalan kişi ne kadar suçluysa ona izin veren yöneticiler ve yardım eden görevliler de en az onun kadar suçludur. Bu nasıl bir gözü dönmüşlük ki bir gayrimüslim geliyor ve mescidin içerisine kadar giriyor ve çini mihrabı, ahşap pencere kanatlarını söküp ülkesine götürebiliyor? O dönem nasıl bir dönemdi ki tarihî eser kaçakçıları camilere, mescitlere kadar girebiliyordu? Beyhekim’in mihrabının Almanya’da olduğu çoğunluk tarafından biliniyor fakat mihrabın nasıl götürüldüğü hâlâ büyük bir muamma… Mihrabı kimin götürdüğü, hırsızlığa kimlerin aracılık ettiği, ne zaman çalındığı ise ne yazık ki belli değil. Yalnız şurası bilinen bir gerçek ki Hicaz Demiryolu tamamlandıktan sonra tarihî eser kaçakçılığı daha da kolaylaşmış. Konya gibi Anadolu şehirlerinde açılan konsolosluklarda çalışanlar, misyoner hastanelerinde görevli doktorlar, zaman zaman yolu Anadolu’ya düşen seyyahlar, arkeologlar ve diplomatlar tarihî eser kaçakçılığında önemli rol oynamışlar. O dönemde henüz tarihî eser bilinci oluşmadığı için dar görüşlü yöneticiler ve gariban halk da bu hırsızlıklara ister istemez ortak olmuşlar.
Muhtemelen parçalara ayrılarak götürülen mihrap, orada birleştirilip eksikleri tamamlandıktan sonra sergilenmeye başlanmış. II. Dünya Savaşı sırasında Almanya’daki çoğu bina gibi müze de ciddi hasar görmüş. Bazı eserler muhafaza edilse de bazıları oldukları yerde bırakılmış. Savaş sırasında zarar gören eserlerin parçaları savaştan sonra birleştirilerek restore edilmiş ve yeniden sergilenmeye başlanmış. Diğer eserler gibi mihrap da savaş sırasında zarar görmüş olabilir. İslam Eserleri Bölümü’nün bir duvarına monte edilen mihrabın eksik parçaları son derece başarılı bir şekilde tamamlanmış. Aynı salonda Konya’dan götürülmüş başka eserler de bulunuyor. Son derece güzel bir işçilikle yapılmış ahşap bir rahle, Sırçalı Medrese’ye ait bir çini parçası ve yine aynı medreseye ait altı köşeli çini kitabe, muhtemelen Konya Kalesi’nden götürülen ve üzerinde ud çalan insan figürü bulunan taş, Beyhekim Mescidi’nin ahşap pencere kanatlarının bir tanesi ve ahşap kapı kanatları da bu salonda sergilenen eserler arasında. Ayrıca yan taraftaki salonlarda sergilenen ve Kubadabad Sarayı ile Alâeddin Köşkü’ne ait yıldız ve haç biçimli duvar çinilerine çok benzeyen çiniler de muhtemelen Konya’dan götürülmüş. Bunların dışında müzenin İslam Eserleri Bölümü’nde sergilenen halıların önemli bir bölümü de Konya’dan götürülmüş. Sergilenen halılardan sadece bir tanesinde Konya’dan götürüldüğü ve 16. yüzyıla ait olduğu yazıyor. Halıların çoğu Anadolu menşeli olmasına rağmen hangi şehre ait olduğu yazılmamış.
Ülkemizden yurt dışına tarihî eser kaçakçılığı halen devam ediyor. Alınan tedbirlere rağmen kaçakçılık tam anlamıyla önlenebilmiş değil. Halkımızın bir kısmı ne yazık ki tarihî eserler konusunda gerekli hassasiyete sahip değil. Define avcılığı ve kaçak kazı hâlâ kısa yoldan köşe dönmek isteyenlerin en fazla başvurdukları yöntemlerden biri. Anadolu’nun her tarafında olduğu gibi şehrimizin bazı ilçelerinde de kaçak kazılara rağbet bir hayli fazla. Bölgede bulunan ören yerleri define ya da tarihî eser bulmak için delik deşik ediliyor ve bulunan eserler bir şekilde yurt dışına çıkarılıp satılıyor. Sıkı tedbirler alınmasına ve ağır cezalar getirilmesine rağmen tarihî eser kaçakçılığı günümüzde de önlenemiyor. Halkımızın yanı sıra Türkiye’ye çeşitli görevlerle gelen arkeologlar, sanat tarihçileri ya da turistler de eserlerin yurt dışına çıkarılmasına aracılık ediyorlar. Özellikle ülkemize defalarca gelen ve Anadolu’yu köy köy, kasaba kasaba dolaşan turist görünümlü tarihî eser tacirleri işlerini son derece profesyonelce yapıyorlar. Açıkçası ben yurdumuzda kazı yapan yabancı arkeologlara da şüpheyle bakıyorum. Tarihî eser kaçakçılığı konusunda sicilleri pek temiz olmayan Batılılara bu konuda güvenmemiz elbette mümkün değil. İçlerinde iyi niyetli olanların sayısının da pek fazla olduğunu tahmin etmiyorum.
Yazımıza son vermeden önce Pergamon Müzesi’nin İslam Eserleri Bölümü hakkında küçük bir ipucu daha verelim. Malum, Konya’da kültür, sanat ve tarihle ilgilenenlerin “Küçükasya Seyahati 1895” ve “Konya Köşkü” adlı kitaplar vesilesiyle tanıdıkları ünlü Alman seyyah Friedrich Sarre’yi bilmeyen pek yoktur. Bizim genellikle seyyah yönüyle tanıdığımız Berlin doğumlu oryantalist arkeolog Sarre ve hanımı da müzenin bağışçıları arasında. İslam Eserleri Bölümü’nün girişinde adı yazılı olan bağışçılar arasında Sarre ve hanımının da adları bulunuyor. Sarre’nin 1900’lü yılların başında Anadolu’yu ve diğer İslam ülkelerini karış karış gezdiği göz önüne alınırsa bu bağışçı yönü daha iyi anlaşılır diye düşünüyorum.