Ahmet Candan

Mîsâk-ı Millî [6] (Musul)

Ahmet Candan

Geçtiğimiz hafta somut bir şekilde, elimizde olmayan nedenlerden ötürü Halep ve Deyr-i Zor sancağını maalesef ki açık bir şekilde anlatamamıştık. Yalnızca bir iki cümle kurarak olayın ehemmiyetini aktarmaya çalışsakta böylesine mühim bir tarihi hadiseyi değil bir iki cümleyle, neredeyse bir iki ciltlik kitaplarda bile anlatmak oldukça zordur.

Zira bu ‘anlatamayışımız’ bizim kusurumuz değil aksine dilimizi ve kalemimizi prangalayan nedenlerden ötürüdür.

Konumuza gelecek olursak; bu hafta ki yazımızda Musul meselesini ele almaya çalışacağız.

MUSUL’UN KAYBEDİLİŞİ

Bu başlık altında aslında sahada nasıl kaybedildiğinden daha ziyade Musul’u ‘masada’ nasıl kaybettiğimizden bahsetmek istiyorum.

1916 tarihli Sykes-Picot Antlaşması ile Fransa'ya bırakılmıştı. Ardından süre gelen zaman içerisinde birtakım olaylar ve sebepler neticesinde Musul kesinkes elimizden gitmişti.

Konuya tam manasıyla giriş yapmadan önce şunu belirtmek istiyorum.

“Musul’u alacaktık lakin Şeyh Sait İsyanı çıktı, o yüzden alamadık.” cümlesi ve buna benzer aynı nitelikte ki saçma sapan cümleler oldukça çok kullanılmaktadır. Bu kullanılan cümleler karşısında oldukça komik olmasına rağmen artık gülemiyoruz bile.

Bu isyanı bahane etmek, gerçekten ‘bahane etmektir’. Çünkü Lozan ve sonrası dönemde elimizde var olan imkân ve güç hiçe sayılarak heba edilmiştir.

Yıllardır övülen ‘Milli Şef’ ünvanı takılmış İsmet Paşa Lozan’da görüşmeler henüz başlamışken, 27 Kasım 1922’de şöyle demiştir: “Türkiye fakir bir ülke; Musul petrollerinden pay istiyoruz.” Buraya kadar hiçbir sıkıntı yok. Ancak olay şurada kopuyor...

Aradan 39 gün geçtikten sonra İsmet Paşa şunları söylemiştir; “30 Ocak 1923- Şimdi hallolunacak şudur: Fasıla vererek Ankara’ya gelmek, vaziyeti bir müddet muallak bırakmak yahut Musul’dan feragatle başlayarak yeni bir sulh imkânı aramaktır. Ben Musul’dan feragat ederek sulh imkânı aramak fikrindeyim.”

Sonrasında da Ankara Antlaşması ile İngilizlere bırakılmıştır.

Mustafa Armağan hocam bu konuda şunları söylüyor;

Olay budur: 11 Ocak’ta “Dünyanın en haklısı ve kuvvetlisiyiz, Musul’u İngilizlerin mutlaka bize vermesi lazım” diyen İnönü, çok değil, 19 gün sonra pes etmiş bir vaziyette “Musul’dan feragat ederek” barış imkânı aramaktadır.

Bakınız Şeyh Sait’i bahane edenler masada olan ve yaşanılan olaylardan bi’ haberdirler. Ya da haberdar oldukları hâlde konuşmamaktadırlar, ki bu daha da vahim bir durumdur.

Musul denilip geçilmemelidir. Musul Sancağı, 18-20 kazaya sahip devasa bir bölgedir. Petrol bakımından da oldukça zengindir. Bölgede halen büyük bir Türk nüfusu yaşamaktadır.

Konu hakkında detaylı bir bilgi edinmek için Mustafa Armağan’ın konuyla alakalı yazısını da okuyabilirsiniz.

Allah’a emanet olunuz.

Yazarın Diğer Yazıları