
Gazze: Bir Müslüman Gencin Kaleminden
Abdolvahab Salarzehi
Kalemi elime aldım, ne yazayım, nereden başlayayım diye düşünüyordum. Müslümanlardan mı yazayım? O Müslümanlardan ki, gökyüzünün kara bulutları onların gündüzünü karartmıştır.
En vahim durumda yaşayan Arakanlı Müslümanlardan mı yazayım, yoksa ümmetin sesini duymadığı Uygur Müslüman kardeşlerimden mi? Ya da Filistin’den mi? Kan ağlayan Gazze’den mi? İmanımın verdiği güç ve sabrın en somut hali olan Gazze’den mi? Ve nice zulüm gören, tek suçu Müslüman olmak olan çocuklardan mı?
Kırılsın zulmü anlatmayan kalem, mürekkebi kurusun mazlumu anlatmayan kalem. Yok olsun "insan hakları" diye haykıran ama söz konusu Müslüman çocuklar olunca derin bir suskunluğa bürünenlerin vicdanları.
7 Ekim’i bir sebep olarak nitelendirip şehit olan on binlerce Müslümanı yalnızca "Aksa Tufanı" ile özetleyenlere sesleniyorum: 7 Ekim bir sebep değil, bir sonuçtur. Bu süreç, 1948’den beri evlerine, mahremlerine giren bir yabancı grubun ve insanlık sokağından geçmemiş olan, kendilerini demokrasi havarisi diye adlandıran vicdansızların desteğiyle Filistin halkının evinden sürgün hikayesidir. 7 Ekim, bir eve gelen yabancının kendini ev sahibi olarak tanıtmasının sonucudur.
"Toprakları sattılar!" diyenlerin bir kez daha utanmasını istiyorum. 15 Ocak’ı bir zafer tarihi olarak adlandırmaktan gurur duyuyorum. Aliya İzzetbegoviç, Hasan el-Benna, Şeyh Şamil’in hikayeleriyle büyüyen bir nesildik. Sonrasında kahraman göremeyeceğimizi düşünen bir nesil olduk. Ama Rabbim bize, “Hürriyetin kızıl bir kapısı vardır, kana bulanmış her el onu çalar.” diyerek meydan muharebesinde cesaretiyle şehit olan Yahya Sinvar gibi nice yiğidi gösterdi.
Sadece bin dolara sahip olan bir genç evlendiğinde, Şeyh Ahmed Yasin düğün hediyesi olarak ona bir miktar para verdi. O genç, bu parayı Kassam Tugayları’na bağışladı. Ne anne babasının cenazesine ne de çocuklarının doğumuna tanıklık edebilen Muhammed Dayf adlı komutanı gördük. Tarih bunu not aldı. Nasıl ki tekerlekli sandalyesinde mücadele veren yaşlı bir aslan olan Şeyh Ahmed Yasin unutulmadıysa, sizi de unutmaz. Bu zaferin notlarına isimleriniz ve hikayeleriniz yazıldı.
Bir zafer ki… 15 Ocak bir zaferdir. Demir Kubbe gibi teknolojilerle dünyaya kendisini öven bir zalim güce karşı, dört taraftan kuşatılmış bir halkın direnişidir. Dünyanın en üst teknolojisine karşı kazanılmış bir zaferdir. Batı dünyasının desteğini arkasına almış olan bir işgal gücüne rağmen, bir halkın onuruyla kazandığı zaferdir.
Peki, sizin yolunuzu ve davanızı yol ve dava edinen, uzak diyarlardaki kardeşleriniz ne yaptı? Ey İsmail Haniye, gözyaşları ve dualarıyla sizi izledi, boykot yaparak siyonizme destek veren markalara ekonomik darbeler vurdu; bir karınca misali...
Ve yine, insani yardımlarıyla savaşın ve katliamın en kızgın anlarında bile hizmetinden vazgeçmeyen binlerce insan ve sivil toplum kuruluşu vardı. Zulmü dünyaya duyurmak için gece gündüz sokaklarda ses olmaya çalışan vicdanlı insanlar vardı.
Amerika’dan Avrupa’ya, dünyanın her köşesinde insanlık vicdanı taşıyan herkes senin için sokaktaydı. Gazze, zaferi sen kazandın ama sevincine biz de ortağız.
Ruhumun ruhu hikâyesine bütün dünya tanıklık etti. Khaled dede, Rim’in ayrılığına pek dayanamadı. Zalimlerin bombalarıyla cennet kuşu Rim'e kavuşmak için ruhunu Hakk’a teslim etti.
Gazze halkının sabrını, Allah’a güvenini görünce defalarca imanımı sorguladım. Medyadan gördüklerimizin yanı sıra yaşadığım, beni derinden etkileyen bir durumdan da bahsetmek isterim. 4 Ocak tarihinde Gazze’de, babası işgalcilerin saldırıları sonucunda yaralanan Ahmed Annahal kardeşimizi geçmiş olsun demek için aradım. Sesi sakin ve huzurluydu.
“Ahmed, nasılsın?” dedim.
“İyiyim, elhamdülillah,” dedi.
Halbuki nasıl iyi olabilirdi ki? Babası yaralıydı.
“Abi,” dedi, “kalbinde bir parça varmış, buradaki doktorlar müdahale edemiyor. İmkânsızlıklar içinde başka bir yere sevk edilecek. Eğer kabul edilirse Mısır’a intikal edebilir.”
Bu beni çok etkiledi. Samsun'da bir tıp öğrencisi, oda bizim gibi soykırımı medyadan takip ediyor, vakit vakit ailesine ulaşamıyor. Rabbim Ahmed’e nasıl bir güç vermiş, Subhanallah! Elhamdülillah diyebiliyor ve sanki tüm içtenliğiyle Allah’tan geldiğini kabul etmiş.
Hepimizin önüne konulan bir sınav kâğıdıdır Gazze. Ve bu sınavda yine geçen, orada yaşayan şerefli, yiğit, cesur, imanlı Müslüman kardeşlerimiz oldu.
Şimdi Gazze’yi yeniden inşa etme vakti. Az çok demeden, gece gündüz emek veren, dünyanın neresinde mazlum varsa orada bulunan sivil toplum kuruluşları aracılığıyla Gazze odaklı çalışanlara yardımlarınızı ulaştırabilirsiniz.
Müslümanlar birleşmeden, Filistin’in özgürlüğü; mektebe gitmeyip ilim öğrenmek için Hızır beklemek mesabesinde olur.
Gözümüzde, savaşların sadece silahla olmadığını net görmekteyiz. Bunların en önemlilerinden biri de düşmana olan ekonomik bağdır. "Tek benim alışverişimle ne değişir?" deyip geçmemek lazım. "Damla damla deniz olur." sözünü unutmayalım ve bilinçli alışveriş yapmaya gayret edelim. Maalesef bazen hatayla yapıyoruz ama her geçen gün daha bilinçli olmaya mecburuz.
Bir Filistinli çocuğun dediği gibi: "Trump, senden önce bir Firavun vardı, sonunda helak oldu!" Demokrasi götürdüklerini iddia ettikleri her yerde ölüm ve yıkımdan başka bir şey bırakmayan Siyonizm’in hizmetkârı Amerikan yönetimi, bu sefer Gazze’nin şerefli halkını sürmeyi planlıyor. biz biliyoruz ki onların tek niyeti gasp etmek ve en büyük dertleri İslam’dır.
Yoldaki mühendis kitabıyle bilinen Abdullah Galib Bergusi hapiste, Ahmed Yasinler tekerlekli sandalye ile pes etmediyse, onların cesur evlatları da asla pes etmeyecek!
Er ya da geç, Hz. Rasulullah’ın miraca çıktığı ilk kıblemiz, Hz. Ömer’in, Selahaddin Eyyubi’nin fethettiği ve Sultan Abdülhamid’in koruduğu Aksa tam özgürlüğüne kavuşacak.
Zaferin parçası olmak benim için zor gibi görünse de, bu zaferin sevincine ortak olmaktan ve onu görmeyi arzulayanlardan olmaktan benim için bir şereftir.
Özgür bir Filistin umuduyla; Mescid-i Aksa’da namaz kılmak duasıyla…