• Haberler
  • Konya Aydınlar Ocağı'nda Altunay konuşuldu

Konya Aydınlar Ocağı'nda Altunay konuşuldu

Konya Aydınlar Ocağı Salı Kültür Sohbetlerinde bu haftanın konuşmacısı Tarihçi Prof. Dr. Alaaddin Aköz, yazdığı 150'den fazla kitapla 'tarihi sevdiren adam' diye anılan Ahmet Refik Altınay'ın hayatını anlattı.

Konya Aydınlar Ocağı'nda Altunay konuşuldu
TAKİP ET Google News ile Takip Et

31 MART İSYANCILARININ HEDEFİNDEYDİ

İstanbul Beşiktaş’ta 1880 veya 19881’de dünyaya gelen Ahmet Refik’in soyu itibariyle Ürgüplü olduğunu, babası Ahmet Ağa’nın Sultan Abdülaziz'in Vekilharçlığında bulunduğunu anlatan Aköz şöyle devam etti: “Ahmet Refik, Beşiktaş Askeri Rüştiyesi ve Kuleli Askeri İdadisi’nden sonra, yüksek tahsilini Mekteb-i Harbiye'de birincilikle tamamladı. Toptaşı Askeri Ruştiyesi’nde Coğrafya muallimliği ile çalışma hayatına başladı. Soğukçeşme Askeri Ruştiyesi’nde iken, Mekteb-i Harbiye de Fransızca Muallimliğine başladı. 1907’de Piyade Yüzbaşılığına yükseldi. Mekteb-i Harbiye'de asil mesleği olan Tarih öğretmenliğine atandı ve eski bir tarihçi olan Miralay(Albay) Cinci Ali Bey'in muavini oldu. 13 Nisan 1909 tarihinde meydana gelen 31 Mart ayaklanmasında Ahmet Refik, isyancıların arananlar listesindeydi.”

Bu hadiseden sonra, İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne taraftar olan İnihat gazetesinin yazı işleri müdürü olup bu görevi gazete kapanana kadar sürdürdüğünü vurgulayan Aköz, “I. Dünya Savaşı sonlarında, Ermeni mezâlimini yerinde incelemek üzere yabancı gazetecilerden kurulan heyetin başında Doğu Anadolu’ya gönderilen Ahmet Refik, gözlemlerini İki Komite İki Kıtal (İstanbul 1919) ve Kafkas Yollarında Hâtıralar ve Tahassüsler (İstanbul 1919) adlı kitaplarda topladı” dedi.

YOKLUK İÇİNDE ÖLDÜ

1918’de İstanbul Dârülfünunu Osmanlı (Türk Tarihi Kürsüsü)’ne müderris olarak tayin edilen Ahmet Refik’in, 1925’te Türk Tarih Encümeni başkanlığına getirildiğini ve 1933’te üniversitenin yeniden teşkilâtlandırılmasıyla dârülfünundaki hocalığının sona erdirildiğini anlatan Aköz, “Bundan sonra geçimini Cumhuriyet ve Akşam gazeteleri ile Millî Mecmua ve Hayat mecmuasında yazılar yazarak sağladı. Hayatının son yıllarını Büyükada’daki evinde geçirdi. Emekli maaşı çok düşüktü ve gazetelerden kazandığı para ile geçinmeye çalışıyordu. Ömrünün son yıllarında evinde ne var ise satmak zorunda kalmıştı. 10 Ekim 1937’de öldü ve Büyükada’ya defnedildi” diye konuştu.

Aynı zamanda şair olan Ahmet Refik’in Bektaşiliğe intisap edip birçok şarkı ve nefes yazdığını kaydeden Aköz “Maddi zaruretler münasebetiyle gazetelerde yazdığı tefrikalar onu ‘halkın tarihçisi’ yaparken diğer yandan bu vasfı yüzünden tarih yazıcılığımızdaki asıl rolü gölgelendi. Bazıları da Ahmet Refik'i geleneksel Osmanlı tarihçiliğinden milli tarih yazıcılığına geçiş sürecinin öncüsü olarak gördü. Ahmet Refik arşivden derlediği malzemeleri geniş ve derinlemesine incelemekten uzak olmasına rağmen, Osmanlı hayatına içten bağlılığı, sanatçı mizacı ve dile hâkimiyeti sayesinde vak’anüvis üslubuna sahip tarih yazıcılığına yeni bir renk ve heyecan kattı” dedi. Şengül gürbüz

Bakmadan Geçme