Konya Aydınlar Ocağı'nda Filistin konuşuldu!
Konya Aydınlar Ocağında konuşan Tarihçi Doç. Dr. Muammer Ulutürk Filistin'de yüzyılladır süren olayları anlattı:
Konya Aydınlar Ocağı’nın düzenlediği Selçuklu Salı Sohbetlerinde NEÜ Sosyal ve Beşerî Bilimler Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Muammer Ulutürk, tarihi süreçte Filistin topraklarında yaşanan Yahudi-Müslüman olayları anlattı.
İl Halk Kütüphanesi Salonundaki programın açılış konuşmasını yapan Aydınlar Ocağı Başkanı Dr. Mustafa Güçlü, Filistin’de yaşanan sorunların dört bin yıl öncesine dayandığına işaret ederek, “Kabil ile başlayan bir putperestlik var. İnananların az olduğu bir süreçten sonra Allah onları Nuh Tufanı ile helak etti. İnsanlığın ikinci döneminde de Yahudi ve İsrail olarak iki devlet ortaya çıktı. Milattan Önce 722’de Yahudiler ilk sürgünü yaşadı. Yüzlerce yıl devlet olamayıp kabileler halinde yaşadılar” dedi.
Şairler Kazım Öztürk, Ahmet Şener, Salih Sedat Ersöz ve Tayyar Yıldırım’ın Filistin konulu şiirlerini seslendirmesini müteakiben kürsüye gelen Doç. Dr. Muammer Ulutürk, Filistin topraklarına göçlerle yerleşen Yahudilerin gasp ettikleri topraklarda uyguladıkları zulmü anlattı. “İsrail’in tarihi sürecine ve kutsal kitabına baktığımız zaman yaşananların Tevrat’ta ileri geldiğini görürüz” diyen, kaybettikleri savaş ve yaşadıkları sürgünde ellerinde hiçbir yazılı belge dahi kalmayan Yahudilerin yüzlerce yıllık uğraşlar sonucu Tevrat’ı kendi emellerine uygun olarak yeniden yazdıklarını, bunu yaparken de Yaratıcının, İsrailliler için (Tanrının seçkin kulları) dediğini metinlere eklediklerini kaydetti.
Filistin adının da Tevrat’ta Hz. Musa’nın adından söyletilerek ortaya çıktığına işaret eden Ulutürk, “Bunun da Tevrat yazarlarının ifadesi olduğu muhtemeldir. Sekiz yüz yıllık bir çalışmanın ürünü olan Tevrat’ta yaratıcıya ait olmayan birçok ifade bulunuyor” dedi.
Filistinlilerin tarihi sürecini hakkında da bilgiler veren Ulutürk, “Sümerlerden sonra gelen kavimler gibi Filistinlilerin de o dönem göçmeni olduklarını görüyoruz. Suriye veya doğudan geldiklerini yazan kaynaklar var. 1200’lü yıllarda başlayan Deniz Kavimleri Göçünde Girit’ten gelmiş olabilecekleri de ihtimal dahilindedir” diye konuştu.
Filistin’in tarih boyunca bölgenin karakol devleti hükmünde olduğuna vurgu yapan Ulutürk, “Çünkü orası yağ ve bal bölgesiydi. Bu yüzden tarih boyunca çok miktarda savaş yaşandı. Tarihte olduğu gibi stratejik önemini günümüzde de koruyor. Çünkü bölgede yüksek miktarda petrol ve doğalgaz rezervi var” diyerek konuşmasını sürdürdü.
İbraniler’in Filistin bölgesine Harran üzerinden geldiğini, ancak bölgeye her geldiklerinde Filistin’den elleri boş bir olarak döndüklerini anlatan Ulutürk, “Yahudi Devleti yıkıldıktan sonra bir daha toparlanamayıp yeryüzüne dağıldılar. Bu dönemde de Tevrat’a, diğer topluluklara karışmadan ayrı bölgelerde yaşamalarını tavsiye eden metinler yazıldı. Getto fikrinin dayanağı da bu metinlerdir” dedi.
Yahudilere ait olduğu ve içinde tabletlerle birlikte kutsal emanetlerin bulunduğu Ahit Sandığına Filistinlilerin el koyduğunu, bu yüzden yaşanan savaşlar da de çok sayıda insanın katledildiğinin Tevrat’ta yazılı olduğuna işaret eden Ulutürk, “Orta Çağ’da Hristiyanlardan zarar gören Filistin son yüz yılda da Siyonist Yahudilerin zulmüne uğradı. Filistinliler tarih boyunca mazlum millet olarak öne çıktı” diyerek devam etti.
Milattan Önce 597’de devletleri yıkılıp dağılan Yahudilerin 1948’e kadar geçen 2545 yılda devlet olamayıp koloniler halinde yaşadığını da anlatan, Ulutürk şöyle devam etti:
“Osmanlı devrinde Napolyon Bonapart İsrail devletinin kurulması gerektiği fikrini ortaya attı. 1879’da Basel’de yapılan Siyonist Kongresinde Teodor Herzl’in teklifiyle devletleşme çabaları başladı. Birinci göçte Filistin’e 25 bin göçmen yolladılar. İkinci göçte ise 40 bin Yahudi’ye Filistin’e yerleştirdiler. Osmanlı bölgesindeki gasp süreci böyle başladı.
1918’de Filistin bölgesini işgal eden İngiltere daha sonra Milletler Cemiyeti kararıyla Manda oluşturuldu. Zaten nereye gidersek olaylarda İngiliz parmağını görürüz. Sahip olamayacaklarını anladıkları yerde yerel halktan tahakküm edebilecekleri insanları idareci tayin ediyorlar. Manda döneminde bağımsızlığını veriyormuş gibi yaparak Filistin’i de diğer şehir devleti görümündeki Araplar gibi kendilerine angaje ettiler.”
Bölgeye yollanan Yahudi göçmenlerle birlikte nefret süreci geliştiğine ve 1929’da Filistinlilerin saldırısına İngiliz polisinin misilleme yaptığına dikkat çeken Ulutürk konuişmasını şu sözlerle tamamladı:
“Küçük bir azınlık durumunda olan Yahudiler 1935’de Filistin’e 300 bin göçmen daha yerleştirip silahlandırdılar. 1936’da Yahudi Leon Örgütü Filistinlilere karşı silahlı operasyonlara başladı. Adına da Ürdün’ü kurtarma Operasyonu dediler. İngilizlerin Filistin sorununu BM’ye devrettiği dönemde Yahudiler çok fazla yerleşimci yollayıp nüfus yoğunluğu oluşturdu. Bölgeyi Araplar arasında küçük devletlere bölerken Manda yönetimini sonlandırdılar. 1948 yılında da İsrail bağımsız devlet olduğunu ilan etti. 1964’de de kendi devletini kurmak üzere Filistin Kurtuluş Örgütü kuruldu. Meşhur Altı Gün Savaşlarında İsrail en geniş sınırlara ulaşıp, bir yanda Golan Tepelerine, Suriye’nin içlerine kadar, diğer yanda Mısır’da Sina’ya kadar ilerledi. Filistinliler intifada hareketleriyle topraklarını korumaya çalışsa da İsrail’in katliamlarını durduramadı. Filistin’de gasp edilen toprakların bir an önce Filistinlilere geçmesini temenni ediyoruz.”