Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan 'Eğlencelere ara verin' çağrısı
AK Parti İl Başkanları Toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin koronavirüsle mücadelesine de dikkat çekerek uyarılarda bulundu
Temizlik, maske ve mesafe uyarısı yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, maskeyi çenesinin altına takanlara dikkat çekerek uyarıda bulundu.
Erdoğan, “Toplu yerlerde yapılan eğlenceler vesaire, ara verin, bu dönemde eğlencelere ara verin. Herhalde hastane yataklarında komada yatmaktansa eğlenceye ara vermek daha evladır. Aileleri üzmeyelim, bunu yapmayalım. Tedbirle hareket edelim” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşması şöyle;
"Darbe dönemlerinin insanımızın gönlünde bıraktığı izleri temizlemek istedik, karşımızda vesayetçi CHP’yi bulduk. Başörtüsü, kılık kıyafet üzerindeki anti demokratik kısıtlamaları kaldırmak istedik. Karşımızda yasakçı CHP’yi bulduk. Ekonomimizi büyütmek, ihracatımızı artırmak, 81 vilayetimizi yollarla, barajlarla, hastanelerle donatmak istedik, karşımızda CHP’yi bulduk. Onlara rağmen biz bunları yaptık, yapmaya devam ediyoruz.
Hızlı tren, köprü yaptık, dünyanın en büyük havalimanlarından birini yaptık, Avrasya Tünelini, Marmaray gibi asrın projesini yaptık, karşımızda yine CHP’yi bulduk. Şimdiye kadar ne yaptık, neyi başardıysak, CHP’nin takoz ve gerilim siyasetine rağmen başardık. Gezi olaylarında milletin iradesine kast eden çapulculara meydanları boş bırakmadık. Onların, çapulcuların arkasında ve yanında yer aldılar. FETÖ paçavraları önünde sabahlara kadar nöbet tutanlar, 15 Temmuz gecesi tankların arasından kaçıp belediyesine sığınanlar, milletin direnişine ‘kontrollü darbe’ iftirası atanlar her defasında kaybettiler, karşılarında bizi buldular. Terörle şiddetle, gazete manşetleri ile iktidar hayali kuranlar AK Parti’nin çelikten iradesi karşısında gayelerine ulaşamadılar.
Aradan 4 yıl geçmesine rağmen o gece darbecilerin kendisine niçin yol verdiğini halen açıklığa kavuşturamadı. Kimlerle ne pazarlıkların döndüğü 4 yıl sonra bile milletimize izah edilmedi. CHP Genel Başkanı milletin huzuruna çıkıp karanlık noktaları aydınlatmak varken, tüm enerjisini 15 Temmuz’u itibarsızlaştırmak, darbeci alçakları aklamak için harcadı. Ancak, hakikatlerin gün yüzüne çıkmak gibi bir huşu vardır. CHP Genel Başkanı ne kadar kaçarsa kaçsın, önünde sonunda be gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalacaktır. Kendisine tavsiyemiz, 15 Temmuz sendromunu sağa sola çamur atarak değil, şüphe bulutlarını ortadan kaldırarak aşmasıdır.
Hamdolsun, gençlik yıllarımızın bir rüyası olan bu hedef, önünde yıllarca yaptığımız mitinglerle, ‘zincirler kırılsın, Ayasofya açılsın’ diye sloganlar attığımız Ayasofya-i Kebîr Cami-i Şerifinin yeniden ibadete açılmasının milletimize ümmete ve tüm insanlığa tekrar hayırlı olmasını diliyorum.
Sadece dışarıda değil, içeride de rahatsız oluyorlar. Ülkemizi enerji rekabetinin dışında bırakmak isteyenler bizim haklarımıza sahip çıkmamızdan rahatsız oluyorlar. Özgüven yoksunu bir Türkiye hayali kuranlar bizim diklenmeden dik duruşumuzdan da rahatsız oluyorlar. Ülkemizin Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatlerini garantiye almaya yönelik adımları hem iç politikada hem dış politikada bir turnusol kağıdına dönüşmüştür.
CHP’de kimi siyasetçiler ve CHP medyası böyle milli bir meselede dahi devletimize destek vermek yerine Yunan medyasının ağzı ile konuşmayı tercih etmiştir. Şüphesiz CHP’li vatandaşlarımız oy verdikleri partinin bu derece savrulmasını sandıkta inanıyorum ki soracaktır. Bizim için önemli olan CHP’nin ve rakiplerimizin savundukları tezler değil, milletimizin meseleye nasıl baktığıdır. Başkalarının etki ajanlığını yapan marjinaller dışında 83 milyonun tamamı devletimizin uluslararası hukuk çerçevesinde attığı adımları güçlü bir şekilde desteklemektedir. Doğu Akdeniz’de Türkiye bu güne kadar ne yaptıysa meşruiyet temelinde ve Libya ile olan mutabakat muhtıralarına göre yapmıştır.
Akdeniz’de gerginliği artıran Türkiye değil, Türkiye’yi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini yok saymaya çalışan Rum, Yunan zihniyetidir. Rum kesimi 2003 yılından beri adayı adeta tapulu malı gibi görüyor, hiçbir hakkı olmadığı adanın deniz yetki alanlarında petrol, doğal gaz arama faaliyetlerinde bulunmaya yönelik imtiyaz ruhsatları veriyor. Rum kesiminin sözde ruhsat sahalarından bazıları ise Türkiye’nin kıta sahanlığı ile açıkça çakışıyor. Yunanistan ve Rum yönetimi, Kıbrıs Türklerinin bu coğrafyadaki hidrokarbon kaynakları üzerindeki haklarını gasp etmeye çalışıyor. Hukuksuz adımların bir başka amacı da Akdeniz’e en uzun kıyı şeridi olan ülkemizi Antalya körfezine hapsetmektir. Tüm bunlar Türkiye’yi denizden çevrelemeye dönük hamlelerdir. Biz daha önce defalarca böyle bir oyuna asla gelmeyeceğimizi ilan ettik. Hiçbir yabancı ülke, şirket veya geminin deniz yetki alanlarımızda izinsiz olarak arama çıkartma faaliyetlerinde bulunamayacağını dile getirdik.
Ancak, son dönemde Doğu Akdeniz’e sahildar bir ülkenin de kışkırtmalarıyla Yunanistan ve Rum yönetiminin yanlış adımlar attığını görüyoruz. Kimse kendini dev aynasında görmemeli. Çok açık, net konuşuyorum, şov peşinde de koşmamalı. Türkiye olarak şimdiye kadar Yunanistan ile sorunlarımızın çözümünü hep diplomaside, müzakere masasında aradık. Kimi zaman karşılık bulamasak da komşuluk hukukumuzu gözeten bir anlayışla hareket ettik.
Buradan şu gerçeğin altını kalın çizgilerle çizmek istiyorum, bizim kimsenin hakkında gözümüz yok, ancak, hiçbir ülkeye de hakkımızı yedirtmeyiz. Türkiye’yi ve Kıbrıs Türklerini dışlayan, hak ve hukuku çiğneyen hiçbir girişim ve anlaşmanın başarı şansı yoktur. Oruç Reis’in pazartesi günü başlattığı çalışma Türkiye’nin BM’ye bildirdiği kıta sahanlığı içindedir. Kimse endişe etmesin. Bu saha 2012 yılında Türkiye Petrollerine verdiğimiz ruhsat sahalarında yer alıyor.
Biz ruhsatları Resmi Gazetede yayınlayarak kendi kamuoyumuzla hem de dünya ile paylaştık. Oruç Reis gemimiz bölgede 23 Ağustos’a kadar sismik araştırma faaliyetlerini yürütecektir. Yunanistan’ın Ege ve Akdeniz’de ortaya koyduğu tavır art niyetlidir. Türk kıyılarına 2 kilometre, Yunan ana karasına ise mesafe 580 kilometre uzaklıktaki Meis Adası üzerinden deniz yetki alanı talep etmek, akıl ve sağduyu ile izah edilemez. 10 kilometrekarelik bir adanın 40 bin kilometrekare deniz alanına sahip olduğu iddiası uluslararası hukuk açısından hem komik hem de temelsizdir.
Buradan Yunanistan’ı Türkiye’nin hak ve hukuklarına riayet etmeye tekrar davet ediyorum. Doğu Akdeniz’de çözümün yolu diyalog ve müzakeredir. Sağduyu ile hareket edilirse herkesin hakkını koruyan, kazan kazan temelli bir formül bulunabilir. Biz asla gereksiz macera peşinde değiliz, gerilim de aramıyoruz. Ancak benim Batı Trakya’daki kardeşlerime, soydaşlarıma saldıranlar şunu bilmeli ki, bunun uluslararası hukukta da, diğer yöntemlerle de hesabını verirler.
Buradan AB’yi de uyarıyorum. AB olarak üyeniz olan bir ülkenin AB hukukuna göre azınlıkların hukukunu koruma sorumluluğu yerine getiriyor mu, getirmiyor mu, bunun hesabını Yunanistan yönetimine AB’nin sorması lazım. Bugün yapacağımız görüşmelerde her iki siyasetçiye bunu hatırlatacağım. Biz sadece adalet, hakkaniyet istiyoruz. Soydaşlarımızın hukukunu korumak da bizim görevimizdir, bunu da hatırlatmak istiyoruz. Tüm muhataplarımızın ülkemizin ve Kıbrıs Türklerinin haklarına saygı göstermelerini bekliyoruz"