ABD-İsrail-İran Üçgeninde Tehlikeli Tansiyon: Nükleer Kriz Kapıda mı?
Ortadoğu yeniden tehlikeli bir eşiğe sürükleniyor. ABD ve İsrail'in İran'a yönelik askeri hazırlıkları, bölgesel istikrarsızlığı tetikleyecek ciddi bir krizin habercisi olabilir. Washington ve Tel Aviv yönetimlerinin İran'ın nükleer faaliyetleri konusundaki sert tutumu, diplomatik zeminden hızla uzaklaşarak doğrudan müdahale senaryolarına evriliyor.
ABD Başkanı Donald Trump’ın geçmiş dönemde Netanyahu ile gerçekleştirdiği görüşmede yaptığı açıklamalar bugün hala etkisini koruyor. "İran nükleer silaha sahip olamaz, olursa çok ciddi sonuçları olur" diyen Trump, Beyaz Saray’da yaptığı görüşmelerde İran'a dolaylı yoldan ültimatom vermişti. Bu açıklamalar, İran’ın nükleer programına karşı diplomatik değil, doğrudan askeri bir müdahalenin sinyalleri olarak yorumlandı. İran Dışişleri’nden gelen "ABD topu bizim sahaya attı" açıklamaları ise bu sürecin hala diplomasiye açık olduğunun göstergesi olarak görülüyor.
Ancak işaretler farklı bir yöne evriliyor. ABD’nin bölgeye iki uçak gemisi daha göndermesi, İsrail’in doğrudan operasyon çağrısı ve Trump yönetiminin imzaladığı "İran Kararnamesi", krizin ciddiyetini gözler önüne seriyor. Bu kararnamede İran’ın petrol ihracatını sıfırlamaması durumunda askeri müdahalenin gündeme alınacağı belirtilmişti.
İsrail’in hedefi ise açık: İran’ı yalnızca nükleer açıdan değil, ekonomik olarak da çökertmek. İran’daki 6 nükleer tesisin 4’ü enerji üretimi, 2’si ise doğrudan nükleer silah üretimine zemin hazırladığı iddia edilen komplekslerden oluşuyor. Özellikle Fordow ve Arak gibi tesisler, uranyum zenginleştirme kapasitesi nedeniyle hedefte. Buna ek olarak, İran'ın rafineri altyapısı da olası bir operasyonda vurulacak hedefler arasında.
Bu noktada askeri müdahale senaryoları ikiye ayrılıyor:
Irak Modeli: NATO ve Batılı ülkelerin desteğiyle kara harekâtı dahil kapsamlı bir savaş.
Sınırlı Hava Operasyonu: Nükleer ve enerji tesislerinin hava saldırısıyla imha edilmesi.
Uzmanlara göre kara operasyonu şu an için gündemde değil. Ancak hava saldırıları sonrası ülkenin içine dönük bir iç karışıklık planlanıyor. İran ekonomisinin bel kemiği olan enerji tesislerinin hedef alınması, halkı ekonomik krize sürükleyerek rejimi içeriden zayıflatma planının temelini oluşturuyor.
İç dinamiklerde ise potansiyel kırılganlık yüksek. İran'da 42 milyon Türk kökenli vatandaş yaşıyor. Bu topluluklar, rejimin milliyetçi ve mezhepçi politikalarından uzun süredir rahatsız. Türkler, Kürtler, Araplar ve diğer etnik unsurlar arasında var olan hoşnutsuzluk, dış destekle birleştiğinde ülkenin iç dengelerini altüst edebilir.
1980 sonrası mezhep esasına dayalı rejimin kurulduğu İran, Şii merkezli yönetimi nedeniyle hem bölgesel Sünni aktörlerle hem de ülke içindeki Sünni topluluklarla çatışma yaşadı. Bu durum, ülkeyi dış müdahalelere açık hale getirirken, içeride rejime yönelik muhalefeti de kronikleştirdi.
.
Bakmadan Geçme





